
Durduk. Sustuk. Sonra ona şu soruyu sordum:
“Zamanını nereye harcadın?”
Ve o an fark ettim ki bu, sadece onun sorusu değil.
Bu, artık çağın ortak sorusu.
Hatta belki de çığlığı.
Zamanımızı birilerine ya da bir şeylere “vermek” yerine, artık onu “kaybediyoruz.”
Kaybettiklerimizin çoğu da gerçekten değerli olanlar değil.
Odaklandığımız şeyler, bizi yaşama değil, yavaş yavaş kendimizden uzaklaştırmaya başladı.
Her şey daha kolay, daha hızlı, daha pratik. Ama biz daha huzurlu değiliz.
Çünkü teknolojik çağ bize bir konfor verdi, evet… ama bu konforun içine duygularımızı, ilişkilerimizi, iç sesimizi gömdük.
Başkalarının hayatlarına öyle çok bakıyoruz ki artık kendi hayatımızı dışarıdan seyreden birine dönüştük.
Yaşıyor gibi yapıyoruz. Ama içten içe hissediyoruz:
Bu bizim hayatımız değil.
Sosyal medyada “aktif”, duygusal olarak “pasif”;
Kalabalıklar içinde görünür, ruhsal olarak “yok”uz.
Her şeye yetişmeye çalışırken, aslında kendimize hiç uğramıyoruz.
Her “zamanım yok” dediğimizde, farkında olmadan kendimizi biraz daha ikinci plana atıyoruz.
Ve işin kötüsü, bunu artık fark etmiyoruz bile.
Çünkü bu da otomatikleşti.
Artık insanlar birbirine dokunmadan konuşuyor, hissetmeden bağlanıyor, anlamadan geçip gidiyor.
Sanki bir oyunun içindeyiz: herkes meşgul, herkes hızlı, herkes dolu. Ama kimse gerçekten burada değil.
Zaman, bizim en değerli sermayemiz. Ama çoğumuz onu, uğruna hiçbir şey inşa etmeyeceğimiz şeylere harcıyoruz.
Ve sonra da kendimizi “boş” hissediyoruz.
Oysa bu boşluk, eksiklik değil.
Tüketilmiş zamanın yankısı.
Kendimize soralım:
• Bugün zamanımı bilinçle mi harcadım, yoksa bir refleksle mi geçirdim?
• Kendime mi yaklaştım, yoksa daha da mı uzaklaştım?
• Gerçekten ben miydim bugün yaşayan, yoksa sadece bir versiyonum mu vardı ortalıkta?
Hayat, başkalarının algoritmasıyla yaşanacak kadar ucuz değil.
Senin zamanın, senin hayatın.
Başkasının değil.
Ve unutma:
Zaman seni beklemez.
Sen onu neye verirsen, o da seni ona dönüştürür.
Bugününü nasıl yaşadın?
Bir ekrana mı bıraktın, yoksa bir anıya mı?
Bir kaygıya mı teslim ettin, yoksa bir anlam mı kattın?
Çünkü günün sonunda hepimiz şu soruyla baş başa kalacağız:
“Gerçekten yaşadım mı, yoksa sadece aktım mı?”
Ve eğer bu soruya sessizlik düşüyorsa…
İşte o zaman, hayat seni çoktan sessizce geçmiş demektir.