Haber Arama
Haber Yada Kategori Arayın...
Nur Hayat Yıldız
10 yılı aşkın süredir bireysel seanslar ve atölyeler aracılığıyla; mindfulness, nefes terapisi ve bütünsel dönüşüm alanlarında bireylere rehberlik ediyorum. Amacım, modern yaşamın karmaşasında özle buluşmayı, içsel dengeyi yeniden kurmayı ve bireyin kendi en iyi versiyonuna ulaşmasını desteklemek. Çalışmalarımda bilimsel temelli tekniklerle spiritüel farkındalığı buluşturarak, katılımcılara hem zihinsel hem de duygusal düzeyde derinleşebilecekleri alanlar sunuyorum. Her yolculuk bir keşif, her dokunuş bir dönüşüm.
Yaşıyor gibi yapıyoruz
İkinci el hayatlar: Zamanın kimde kaldığını unutanlara
Geçtiğimiz günlerde bir danışanım, seansın ortasında şöyle dedi: “Gün bitiyor, hiçbir şey yapmamışım gibi hissediyorum ama o kadar da yoğundum ki nefes almaya vaktim olmadı.” Bunu söylerken yüzünde hem yorgunluk, hem suçluluk, hem de anlaşılma arzusu vardı.

Durduk. Sustuk. Sonra ona şu soruyu sordum:
“Zamanını nereye harcadın?”

Ve o an fark ettim ki bu, sadece onun sorusu değil.
Bu, artık çağın ortak sorusu.
Hatta belki de çığlığı.

Zamanımızı birilerine ya da bir şeylere “vermek” yerine, artık onu “kaybediyoruz.”
Kaybettiklerimizin çoğu da gerçekten değerli olanlar değil.
Odaklandığımız şeyler, bizi yaşama değil, yavaş yavaş kendimizden uzaklaştırmaya başladı.

Her şey daha kolay, daha hızlı, daha pratik. Ama biz daha huzurlu değiliz.
Çünkü teknolojik çağ bize bir konfor verdi, evet… ama bu konforun içine duygularımızı, ilişkilerimizi, iç sesimizi gömdük.
Başkalarının hayatlarına öyle çok bakıyoruz ki artık kendi hayatımızı dışarıdan seyreden birine dönüştük.
Yaşıyor gibi yapıyoruz. Ama içten içe hissediyoruz:
Bu bizim hayatımız değil.

Sosyal medyada “aktif”, duygusal olarak “pasif”;
Kalabalıklar içinde görünür, ruhsal olarak “yok”uz.

Her şeye yetişmeye çalışırken, aslında kendimize hiç uğramıyoruz.
Her “zamanım yok” dediğimizde, farkında olmadan kendimizi biraz daha ikinci plana atıyoruz.
Ve işin kötüsü, bunu artık fark etmiyoruz bile.
Çünkü bu da otomatikleşti.

Artık insanlar birbirine dokunmadan konuşuyor, hissetmeden bağlanıyor, anlamadan geçip gidiyor.
Sanki bir oyunun içindeyiz: herkes meşgul, herkes hızlı, herkes dolu. Ama kimse gerçekten burada değil.

Zaman, bizim en değerli sermayemiz. Ama çoğumuz onu, uğruna hiçbir şey inşa etmeyeceğimiz şeylere harcıyoruz.
Ve sonra da kendimizi “boş” hissediyoruz.
Oysa bu boşluk, eksiklik değil.
Tüketilmiş zamanın yankısı.

Kendimize soralım:
    •    Bugün zamanımı bilinçle mi harcadım, yoksa bir refleksle mi geçirdim?
    •    Kendime mi yaklaştım, yoksa daha da mı uzaklaştım?
    •    Gerçekten ben miydim bugün yaşayan, yoksa sadece bir versiyonum mu vardı ortalıkta?

Hayat, başkalarının algoritmasıyla yaşanacak kadar ucuz değil.
Senin zamanın, senin hayatın.
Başkasının değil.
Ve unutma:
Zaman seni beklemez.
Sen onu neye verirsen, o da seni ona dönüştürür.

Bugününü nasıl yaşadın?
Bir ekrana mı bıraktın, yoksa bir anıya mı?
Bir kaygıya mı teslim ettin, yoksa bir anlam mı kattın?

Çünkü günün sonunda hepimiz şu soruyla baş başa kalacağız:

“Gerçekten yaşadım mı, yoksa sadece aktım mı?”

Ve eğer bu soruya sessizlik düşüyorsa…
İşte o zaman, hayat seni çoktan sessizce geçmiş demektir.

Reklam Banner
Reklam Banner
Reklam Banner
Reklam Banner
Diğer Yazıları
Yükleniyor
Yükleniyor
2025
Pusula Swiss – Tüm hakları saklıdır.
Özel Haber
Etkinlik
Anasayfa
Yazarlar
Video