Merkez bankalarının öncelikleri arasında ise “banknot ve madeni para basma, yabancı rezervleri kontrol etme, acil durum kreditörü olarak hareket etme ve mali sistemin sağlığını garanti etme” gibi görevler vardır.
Ancak bir merkez bankasının başlıca görevi fiyat istikrarını sağlamaktır. Bu ise hem enflasyonu (fiyatların yükselmesi) hem de deflasyonu (fiyatların düşmesi) kontrol etmeleri gerektiği anlamına gelir.
Deflasyonun ekonomiyi baskı altına alarak, işsizliği körüklemesi sebebiyle her merkez bankası ise kademeli ve istikrarlı büyümeyi teşvik etmek için ılımlı ve pozitif bir enflasyon hedefi belirlemektedir. Küresel çapta bu oran ise genellikle %2 düzeyindedir.
Ancak enflasyon hızla yükselmeye başladığında merkez bankaları bu temel sorumluluğunu yerine getirmek üzere bazı alternatiflere başvurur.
Yazımızın devamında da enflasyondaki artışı tetikleyen sebepleri ve merkez bankalarının faiz artışlarının ekonomi üzerindeki etkilerini inceleyeceğiz.
Faiz nedir?
Merkez bankalarının neden faiz artırdığına geçmeden önce, ilk olarak faiz kavramını açıklamak daha doğru olacaktır.
Buna göre bir birey, ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli parasının olmadığı durumda borç alarak, gelecekte ödeme yapabilir. Faiz ise bireyin bu borcuna yönelik katlanmakla yükümlü olduğu maliyeti göstermektedir. Öte yandan faiz borç verenler açısından da getiri olarak kabul edilebilir. Yani, gelirinin bir kısmını harcamayıp tasarruf eden bir birey, tasarruflarını finansal sistem aracılığıyla ihtiyacı olanlara borç vererek faiz getirisi kazanabilir.
Özetle, piyasada tasarruf edenler bir arz, borç almak isteyenler ise bir talep oluşturur. Bu arz ve talep dengesinde borç alıp verirken karşılaşılan faizler ise nominal faiz oranlarıdır. Buna göre nominal faizler; reel faiz oranı, risk primi ve beklenen enflasyon oranının toplamından oluşur. Yani bir borç veren verdiği para karşılığında, enflasyon ve risk primi gibi faktörlere karşı faiz aracılığıyla kendini korumayı amaçlamaktadır.
Öte yandan nominal faizler, risk primlerinden de etkilenir. Buna göre borç verenler veya finansal aracılar temerrüt riski, likidite riski ve vade riski ile karşılaşabilir.
Temerrüt riski, borçlanan kişinin borcunu geri ödememe veya geç ödeme olasılığını yansıtırken, borcun ödenmeme riski arttıkça uygulanacak nominal faiz de artmaktadır.
Ayrıca borçlanma araçlarının likiditesi de nominal faizleri etkilemektedir. Likiditesi düşük varlıkların, piyasada hızlı şekilde ve değerini kaybetmeden satılması daha zordur. Bu yüzden likiditesi düşük finansal varlıklar karşılığında borç verenler daha fazla nominal getiri beklemektedir.
Vade ise borcun ödenmesi için borçluya tanınan süredir. Vadenin artması; borç verenler için daha fazla risk unsuru içerdiğinden yüksek vadelerde borç verenler daha fazla nominal faiz beklemektedir.
Özetle, yukarıda da bahsettiğimiz enflasyon beklentileri, vade ve likidite gibi faktörlerdeki küçük değişiklikler, faiz oranlarında büyük bir etkiye sahip olabilir. Bu sebeple faizlerin yükselip yükselmediğini düzenli olarak takip etmek, yatırım ve para piyasaları söz konusu olduğunda oldukça önemlidir.
Merkez bankaları neden faiz artırır?
Bankaların insanlara ve işletmelere sunduğu faiz oranları genellikle merkez bankaları tarafından belirlenen oranlara paralel olarak hareket eder, ancak başka faktörlerden de etkilenirler. Buna göre piyasadaki faiz oranları kredi talebi ve arz tarafından da belirlenir. Başka bir deyişle, işletmelerin ve insanların ne kadar harcama ve yatırım yapmak istedikleri ve ne kadar kredinin mevcut olduğu piyasa üzerinde her zaman belirleyici bir etkendir.
Bu durum ise temel ekonomideki ürün veya hizmet fiyatlarının hareketlerine benzetilebilir. Örneğin, birçok insan ekmek almak isterse ancak piyasada yeterince ekmek yoksa fiyatlarda yükseliş beklenebilir. Aynı şey faiz oranları için de geçerlidir. İşletmeler ve insanlar harcamak ve yatırım yapmak istediklerinde ancak kolayca yeterli kredi alamadıklarında, faiz oranları yükselme eğilimine girecektir. Çünkü bu senaryoda piyasada daha az kredi olacaktır. Başka bir deyişle, borçlanma daha pahalı hale gelecektir.
Burada da devreye merkez bankaları girecektir. Buna göre merkez bankaları, bankalara ihtiyaçları olduğunda borç vermekte, bankalar ise nakit fazlalarını merkez bankalarına yatırmaktadır. Bu süreç içerisinde bankalar ve merkez bankasının borçlanma maliyetlerini belirleyen ve Merkez Bankası tarafından ayarlanan bu faize ise politika faizi denmektedir.
Buna göre merkez bankaları bu işlemler için bir faiz oranı belirlemekte ve bu oranı değiştirerek para politikasını oluşturmaktadır.
Merkez Bankası politika faizini artırdığında ise;
Faiz Kanalı’nda bankalar kendi müşterilerine uyguladıkları faizlerini artırır, kredi çekmenin maliyeti yükseldiği için borçlanma ertelenir, para biriktirmek daha cazip hale gelir ve harcamalar azaltılır.
Beklenti Kanalı’nda enflasyonla mücadele algısı güçlenir, enflasyon beklentisi düşer ve geleceğe dönük ekonomik kararlar buna göre alınır.
Döviz Kanalı’nda ise döviz kurları düşer ve Türk lirası değerlenir, ithal ürünlerin fiyatı düşer ve ürünlere olan talep düşer.
Özetle merkez bankaları, enflasyon tehdidi gördüğünde faiz oranını artırarak, talebi düşürmeyi ve enflasyonu indirmeyi hedefler.
Merkez bankaları faiz artırınca ne olur?
Faiz artışlarının en önemli nedenlerinden biri ödemeler dengesinde açık veren ülkelerin iç piyasalarını rahatlatmak için dışarıdan sıcak para arayışında olmasıdır. Buna göre ülkeler, ödemeler dengesindeki bu bozukluğu sıcak para girişi ile çözebilmeyi amaçlayarak faiz artışına gitmektedir.