
Son yıllarda özellikle Almanca konuşulan bölgelerde bestseller listelerinde üst sıralarda yer alan yerli polisiye yazarlar, hem ülke içinde hem de yurtdışında büyük ilgi görüyor. Peki İsviçre polisiyesini bu kadar özel ve çekici kılan nedir?
Suçun manzarası: Cennet görünümlü cehennem
İsviçre polisiye romanlarının en dikkat çekici özelliklerinden biri, olayların geçtiği bölgesel ve doğal mekânlar. Engadin, Appenzell ya da Chur gibi yer isimleri artık sadece turistik değil, aynı zamanda edebi çağrışımlarla da öne çıkıyor. Örneğin yazar Philipp Gurt, son romanı Todesengel'i Chur Eski Kenti ve Crestasee Gölü'ne yerleştiriyor. Gurt’a göre:
“Brutal şiddet ile pastoral güzelliğin yan yana varlığı, özgün bir gerilim yaratıyor.”
Bu tür “Regionalkrimis” yani bölgesel polisiye romanlar, okura tanıdık yerlerde geçen olaylar sunarak yakınlık, aidiyet ve gerçeklik hissi veriyor. Kültür araştırmacısı Thomas Barfuss, bu eğilimi İsviçre’de artan yerelcilik trendiyle açıklıyor:
“Nasıl ki bölgesel ürünler mutfakta revaçtaysa, edebiyatta da öyle.”
Sadece kurgu değil: Gerçek suç hikâyelerine ilgi artıyor
İsviçre polisiye edebiyatında yalnızca kurguya değil, True Crime (gerçek suç hikâyeleri) türüne olan ilgi de hızla artıyor. Özellikle eski mahkeme muhabiri Christine Brand'in yazdığı romanlar, gerçeğe dayanan anlatılarıyla büyük yankı uyandırıyor.
Forensik psikolog Monika Egli-Alge'ye göre, insanların bu tür olaylara ilgisi oldukça doğal:
“Karanlık taraflara olan merak, insan doğasının bir parçası.”
Glauser ve Dürrenmatt: İsviçre polisiyesinin iki büyük ustası
İsviçre polisiye edebiyatının kökleri ise 19. yüzyılda yazılan gerçek suç anlatılarına kadar uzanıyor. Ancak türün modern anlamda gelişimi, Friedrich Glauser ve Friedrich Dürrenmatt ile başlıyor.
- Glauser, Wachtmeister Studer adlı Berner polis figürüyle, insan psikolojisine odaklanan yoğun atmosferli metinler kaleme aldı.
- Dürrenmatt ise özellikle Das Versprechen adlı eseriyle polisiye türünü felsefi sorgulamalara açtı. Suçun mantıkla çözülemediği, tesadüfün kaderi belirlediği bir dünya sundu.
Dürrenmatt, bu kitabın alt başlığını “Bir polisiye roman için ağıt” olarak belirlemişti.
Hunkeler ve sonrası: Modern İsviçre dedektifleri
Bu iki büyük ismin ardından, Hansjörg Schneider'in yarattığı Kommissär Hunkeler karakteri, modern İsviçre polisiyesinin bir başka önemli halkasını oluşturdu. Glauser ve Dürrenmatt’tan esinlenen bu karakter, teknoloji karşıtı, melankolik ama keskin zekâlı bir profil sunuyor.
Ancak artık tek tipleşmiş erkek dedektif figürünün yerini, farklı cinsiyetlerden, ekip çalışmasına dayanan daha çeşitli karakterler alıyor. Polisiye türü ajan hikâyeleri, casusluk romanları, mizahi polisiyeler gibi alt türlerle zenginleşmiş durumda.
Tipik bir İsviçre polisiyesi var mı?
İsviçre Krimi Arşivi’nin kurucusu Paul Ott’a göre, tek bir tipik İsviçre polisiyesi tanımı yapmak mümkün değil. Bölgesel bağlamlar, farklı karakterler, gerçek olaylardan ilham alınan anlatılar ve felsefi boyutlar bu türü oldukça çok yönlü hale getiriyor.
Belki de cevabı, Ott’un şu sözü özetliyor:
“Tipik İsviçre polisiyesi yok. Belki de onun tipik özelliği çeşitliliği.”