
Bu yükselişin arkasında, ABD’nin Avrupa'dan ithal edilen ürünlere yönelik yeni gümrük vergisi tehditleri gibi jeopolitik belirsizlikler yer alıyor. İsviçre ise bu gelişmelerden doğrudan kazanç sağlayan ülkelerden biri konumunda.
Dünyanın Altın Arıtma Merkezi: İsviçre
ABD'deki bu son “altına hücum” dalgası, New York Emtia Borsası’ndaki altın rezervlerini 1992'den bu yana en yüksek seviyeye taşıdı. Bu altının büyük bir kısmı, doğrudan ya da dolaylı olarak İsviçre’de arıtıldı. İsviçre, dünya çapında altın işleme sektörünün merkezi konumunda: dünya genelinde ticareti yapılan altının üçte ikisi fiziksel olarak İsviçre sınırlarından geçiyor.
Dahası, dünyanın en büyük yedi rafinerisinden dördü İsviçre'de bulunuyor. Bu rafineriler, şu anda Amerikan talebini karşılamak amacıyla tam kapasiteyle çalışıyor. Talep, 2008 finans krizinde ya da Covid-19 pandemisi sırasında görülen seviyelerin de ötesine geçmiş durumda.
ABD’deki Altın Talebinin Nedenleri
Altın madenleri ve değerli metaller sektöründe uzmanlaşmış URAM şirketinin kurucusu Dominique Casaï, bu eğilimi şöyle açıklıyor:
“Altın, 2000 yılından bu yana sürekli bir yükseliş trendinde. Özellikle 2000–2011 arasında bu artış dikkat çekiciydi. Son iki yılda merkez bankalarının büyük alıcılar haline gelmesiyle altına olan kurumsal ilgi yeniden canlandı. Yatırımcılar ise bu eğilime daha yeni katılmaya başladı.”
Casaï’ye göre ABD’deki bu ani talep artışının bir diğer nedeni de Donald Trump’ın yeniden seçim sürecinde dile getirdiği korumacı politikalar. Olası gümrük vergilerine karşı önlem almak isteyen yatırımcılar, önceden stok yapmaya yöneldi.
Altın: Jeopolitik Belirsizlikte Güvenli Liman
Altın talebindeki artış yalnızca ekonomik faktörlerden değil, aynı zamanda jeopolitik gerilimlerden de kaynaklanıyor. Ukrayna’da kalıcı bir ateşkes sağlanamaması, Orta Doğu’daki gerilimler ve küresel istikrarsızlık, altının “güvenli liman” statüsünü güçlendiriyor.
Uzun Vadede Asıl Mücadele: Nadir Elementler
Casaï, altın fiyatlarının kısa vadede yüksek seyredeceğini ancak asıl ekonomik rekabetin stratejik metaller ve nadir toprak elementleri etrafında döndüğünü vurguluyor. Bu unsurlar, enerji dönüşümü ve teknolojik inovasyonlar açısından kritik önem taşıyor ve bu alanda Çin hâkimiyeti devam ediyor.