Bir zamanlar fabrikalarda alın teri döken, zorlu çalışma koşulları altında aileleri için mücadele eden o ilk nesil, şimdi huzur evlerinde yalnız bir hayat sürüyor. Sevdiklerinden, dostlarından ve çoğu zaman çocuklarından uzakta kalan bu insanlar, bir dönemin kahramanları olmalarına rağmen, hayatlarının son dönemini yalnızlık içinde geçiriyorlar.
Bu yalnızlığı azaltmak için sivil toplum kuruluşları ve bireyler olarak hepimize düşen büyük sorumluluklar var. Huzur evlerinde yaşayan bu yaşlıları düzenli olarak ziyaret etmek, onların halini hatırını sormak ve sosyal hayata katılımlarını sağlamak, bir toplum olarak vicdani görevimizdir.
Genç nesillere bu konuda hassasiyet kazandırmak da oldukça önemli. Zamanın ne kadar hızlı geçtiğini unutmamalıyız; bir gün hepimiz yaşlanacağız. Bugün başkalarına göstereceğimiz destek ve ilgi, yarın bizim için de bir umut ışığı olabilir.
Özellikle yurt dışında, Türk ve Müslüman toplumlara uygun huzur evlerinin açılması gerekliliği de uzun zamandır tartışılan bir konu. Ancak, somut adımlar atılmadığını üzülerek görüyoruz. İş adamlarımızın ve devlet temsilcilerimizin bu konuda daha fazla inisiyatif almaları şart.
Bu huzur evlerinin, yaşlılarımızın kültürlerini ve inançlarını özgürce yaşayabilecekleri, kendileri gibi düşünen bir çevre içerisinde huzur bulabilecekleri yerler olması gerekiyor. Böylesi bir adım, yalnızca bir hizmet değil, aynı zamanda geçmişimize ve o kuşağın verdiği emeğe bir vefa borcudur.
Huzur evlerindeki yaşlılarımıza hak ettikleri desteği sunmak ve onların yalnızlıklarını bir nebze de olsa azaltmak için hem bireysel hem toplumsal anlamda harekete geçmeliyiz. Unutmayalım ki, geçmişte mücadele edenler olmasaydı, bugün sahip olduğumuz konforlu hayat mümkün olmayabilirdi.
Şimdi sıra bizde. O kahraman kuşağın sessiz çığlığını duyup, yalnızlıklarını paylaşmak ve onlara huzur dolu bir hayat sunmak için bir şeyler yapma zamanı.