
Veri güvenliği artık yalnızca bilişimcilerin konuştuğu teknik bir konu değil. Günlük hayatımızın tam merkezinde. Ama asıl mesele şu: Bu güvenlik kimin sorumluluğunda? Biz kullanıcıların mı? Yoksa şirketlerin mi?
Biraz dürüst olalım. "123456" gibi şifreler kullandığımızda, aynı şifreyi her yerde tekrar ettiğimizde ya da gelen linklere tıklayıp banka bilgimizi verdiğimizde suçu sadece teknoloji devlerine yıkmak kolaycılık olmaz mı?
Ama diğer tarafta da şirketler var. Bizim verilerimizi toplayan, saklayan, analiz eden hatta bazen farkında olmadan paylaşan yapılar. Her gün kullandığımız uygulamalar, alışveriş yaptığımız siteler ya da hizmet aldığımız kurumlar… Güvenlik açıklarıyla milyonlarca kişinin bilgileri sızdırıldığında, “Kusura bakmayın, oldu bir kere” diyerek sıyrılmaları kabul edilebilir mi?
Cevap ne yazık ki net değil. Çünkü veri güvenliği bir denge işi. Kullanıcı da dikkatli olmalı, şirket de sorumluluğunu bilmeli. Şirketler, topladıkları verileri şeffaf şekilde açıklamalı, en güncel güvenlik önlemlerini almalı, şifrelemeyi doğru uygulamalı. Aynı zamanda biz kullanıcılar da bilinçlenmeli, iki aşamalı doğrulama kullanmalı, her gelen e-postaya tıklamamalıyız.
Veri, çağımızın en değerli varlığı. Ama bu değeri korumak yalnızca bir tarafın değil, herkesin sorumluluğu. Tıpkı trafikte hem sürücünün hem yayanın dikkatli olması gerektiği gibi. Teknoloji ilerledikçe tehditler de çeşitleniyor. O yüzden, birbirimizi suçlamak yerine hem bireysel hem kurumsal olarak daha bilinçli hareket etmeliyiz.
Bir soruyla başladık lakin bu sorunun net bir sahibi yok. Ama çözümde hepimize düşen bir rol var. Bugün değilse, yarın herkesin verisi bir gün tehdit altında olabilir.