
Kurum içi tükenmişlik, bireylerin değil, sistemlerin arızalı çalışmasından kaynaklanıyor. Aşırı performans beklentisi, sürekli hazır bulunma kültürü, anlamdan yoksun iş tanımları ve liderlerin eski anlayışlarla yönetmesi, çalışanları sürdürülebilirliğin çok ötesinde tüketiyor.
Peki, çözüm ne?
Kurumsal dayanıklılığı inşa etmek, bugünün en acil gerekliliklerinden biri. Dayanıklı bir kurum sadece kriz anlarında "geri sıçrayan" değil, aynı zamanda içsel gücünü koruyarak gelişebilen bir yapıdadır. Bunun için beş temel adım öneriliyor:
- Verimlilikten Anlama Geçin: Çalışanların yaptığı işin neden önemli olduğunu bilmeleri, yalnızca kutuları işaretlemekten öteye geçmelerini sağlar. “Neden” sorusu, motivasyonun temelidir.
- Liderlik Anlayışını Yeniden Tanımlayın: Artık liderler koç olmalı. Dinleyen, empati kuran, güven ortamı yaratan liderler, kurumun en büyük dayanak noktasıdır. Güvenin olduğu yerde tükenmişlik azalır.
- Yenilenme Alanı Tanıyın: Çalışanlara yalnızca “kendinize dikkat edin” demek yetmez. Kurum olarak yenilenme, düşünme ve duygusal toparlanma alanı yaratmak gerekir.
- Süreci Gözden Geçirin: Tükenmişlik çoğu zaman kötü iş akışlarının sonucudur. Gereksiz toplantılar, belirsiz sorumluluklar ve tekrarlayan işler sistemin yeniden gözden geçirilmesini zorunlu kılar.
- Rekabet Yerine İş Birliği: Yalnızlık ve yabancılaşma, tükenmişliğin temel kaynaklarından biridir. Aidiyet hissi, paylaşım ve dayanışma ortamı kurumun direncini artırır.
Sonuç olarak, tükenmişlik yaşayan bir ekip, mutlaka bozuk bir ekip değildir. Ancak bu durum, sistemin yeniden dengelenmesi gerektiğinin açık bir göstergesidir.
Cesur kurumlar, sadece bugünü değil, geleceği de inşa eder. Tükenmişliğin ötesine geçmenin yolu, içeriden gelen bir direnci hep birlikte inşa etmektir. Ve bu, mümkün.