
Doğum günlerinde, yılbaşlarında, evliliklerde, uzaktan uzağa “aklımdasın” demenin en estetik yoluydu. Renkli tasarımlar, bazen simli çiçekler, bazen Londra’dan kırmızı telefon kulübeleri...
Ama sonra teknoloji geldi. Önce e-kartlar çıktı, ardından doğrudan “Doğum günün kutlu olsun!” mesajları WhatsApp’ta hazırlandı. Hatta emojiler işin duygusal kısmını da üstlendi: Mesaj yazmadan sadece emojilerle geçiştirir olduk. Kalem tutmaya gerek yok, bilgisayarda zaten otomatik düzeltme var. Hatta seni senin yerine her sene otomatik kutlayan uygulamalar bile var.
Peki kartpostal tamamen mi öldü? Hayır. Az kaldı ama hâlâ solunum cihazına bağlı diyebiliriz.
Özellikle İngiltere, bu romantik geleneğin son kalelerinden biri. Royal Mail’in yılbaşı sezonunda hâlâ tonlarca tebrik kartı taşıdığı biliniyor. Hele büyükanneler… Onlar için kart göndermezseniz mirastan silinmeniz işten bile değil. Almanya’da da hâlâ “mutlu Paskalyalar” temalı tavşanlı kartlar dönüyor. Ama Fransa’da? Pardon, mektup mu o? Türkiye’de kartpostal, annelerin camlı büfeye koyduğu şeydi. Ama gelen değil, ‘güzel desenli’ diye alınan kartlar. Eskiden doğum günü için kartpostal seçmek bir ritüeldi. Şimdi story atmayan ‘kutlamamış’ sayılıyor. O kadar duygusuzlaştık.
Aslında mesele kartpostaldan çok, zaman ayırmak meselesi. El yazısıyla bir şey yazmak, zarf seçmek, pul yapıştırmak, postaneye gitmek… Modern insan için Everest’e tırmanmakla eşdeğer.
Ama kabul edelim: Birinin posta kutusuna düşen bir kart, hâlâ bir WhatsApp mesajından daha değerli. En azından üç saniyede silinmiyor. Bu yüzden kartpostallar artık sadece mesaj değil, anlamlı bir jest hâline geldi.
Kartpostal çağ dışı değil, sadece "niş". Az bulunur, nadir, değerli.
Yani sevdiğiniz size bir kartpostal gönderirse, onu hemen evlenilecekler listesine alın. Hâlâ el yazısı ile sevgi gönderen biri kolay bulunmuyor çünkü.