Sokaklarında yürüdüğümüz, havasını soluduğumuz, çocukluk anılarımızın saklı olduğu o toprakları bazen bir koku, bazen bir melodi, bazen de aklımıza düşen küçük bir anı ile hatırlıyoruz. Ve işte o zaman anlıyoruz ki, mesafe ne kadar uzun olursa olsun, memleket her zaman kalbimizin bir köşesinde bizimle birlikte…
Başlarda yeni bir hayata alışmanın heyecanı, düzenli sokaklar, dakik trenler ve fırsatlarla dolu bir ülke bu özlemi bastırır. Ama zamanla, İsviçre’nin mükemmel işleyen düzeni bile o kendi ülkene duyduğun özlemi unutturamaz. Çünkü insan sadece ekmeğin peşinde değil, ruhunun huzurunu da arar. Ve bazı şeyler, İsviçre’nin hiçbir güzel yanı ile değiştirilemez.
Örneğin güne hafif bir esintiyle, martıların neşeli çığlıkları eşliğinde başlamak… Masanızda sıcacık simit, taptaze peynirler, mis gibi demlenmiş çay ve çeşit çeşit kahvaltılıklar… Karşınızda ise mavinin her tonunu barındıran, vapurların süzüldüğü muhteşem Boğaz manzarası…ve hepsinden önemlisi kahvaltı masasında saatler süren sohbetlerin yokluğunu hisseder insan. İsviçre’de ise kahvaltı hızlıca yapılan bir öğündür.
İnsan en çok sesi özler belki de. Çay kaşığının bardağa çarpan tınısını, sokak ve caddelerin keşmekeşini. Burada sokaklar sessizdir, herkes kendi dünyasında, kimse kimseye fazla yaklaşmaz. Gürültüden şikâyet edenler bile, İsviçre’nin sessizliğinde kaybolan İstanbul’un korna seslerini, kahkahaları ve kalabalık çarşı pazarları özler.
Sonra dostluklar gelir akla. Türkiye’de bir kahve içmek için aradığın arkadaşın, “Hemen geliyorum!” der, plansız ve içtendir. İsviçre’de ise buluşmalar haftalar öncesinden planlanır. Samimiyet yerini mesafeye bırakır. Burada dostluklar naziktir ama derin değildir; insanların kalbine kolayca giremezsiniz.
Ve en büyük özlem… Aile
Bir telefon görüşmesi, ekrandaki tanıdık yüzler, duyduğun o sıcacık sesler… Hepsi bir nebze iyi gelse de dokunamamak, sarılamamak insanın içine dokunuyor. Ama mesafeler ne kadar uzak olursa olsun, bilirsin ki kalpler hep birbirine bağlıdır. Zaman geçer, yollar kısalır ve en sonunda hasret sarılmalara dönüşür. İşte o an, tüm özlem bir anda unutulur ve sadece mutluluk kalır geriye. Aileyi özlemek, aslında onları ne kadar çok sevdiğinin bir kanıtıdır. Ve bu sevgi, dünyanın neresinde olursan ol, hep seninle kalır.
İsviçre’nin getirdiği konfor, düzen, güvenlik bunlar çok kıymetlidir ama insan her zaman kalbinin ait olduğu yeri özler. Türkiye’nin kaotik ama sıcak, yorucu ama samimi, düzensiz ama ruh dolu hayatı… İsviçre’de her şey var ama Türkiye’nin insanın içine işleyen o sıcaklığı yok. Ve insan, bazen en çok onu özlüyor.