Halk, otoyol genişletme projesine "hayır" derken, SVP Başkanı Marcel Dettling’in bu sonucu göç konusuna bağlaması, belki de politik bir manevradan öte bir şey değil. Elbette ki nüfus artışı ve altyapı talepleri birbirine bağlıdır; ancak halkın verdiği karar, daha derin bir sosyo-ekonomik tepkiyi işaret ediyor olabilir. Burada asıl soru şu: Halk, sürekli beton dökülerek çözülmeye çalışılan ulaştırma sorunlarına değil, daha yenilikçi ve sürdürülebilir çözümlere yönelim mi istiyor?
Tek elden finansman modeli, sağlık sistemi için halktan destek aldı. Bu, yalnızca bir reformun kabul edilmesi değil, aynı zamanda halkın sağlık sistemindeki sorunların çözümüne dair duyduğu umudu yansıtıyor. Ancak bu "evet", aynı zamanda bir uyarı: Artan sağlık maliyetleri halkın belini büküyor ve çözüm için zaman daralıyor. Hükümet bu alanda halkın taleplerini daha fazla dikkate almalı.
Konut yasalarının reddedilmesi, halkın mevcut politikaların yetersizliğini gördüğünün bir işareti. SP’den Wermuth’un "lobi politikalarının sonu gelmeli" söylemi haklı bir eleştiri taşıyor olabilir. Ancak burada asıl mesele, konut krizine dair gerçekçi ve adil bir çözümün hala üretilememiş olması. Halk, basitçe mülk sahiplerinin haklarını artırmak yerine, kiracıları da gözeten daha kapsamlı politikalar bekliyor.
Bu referandumlar, halkın öncelikleriyle hükümet politikaları arasındaki mesafenin giderek açıldığını gösteriyor. Halkın net bir şekilde belirttiği şey şu: "Bize gerçek sorunlarımızı çözebilecek politikalar sunun." Bu mesaj, sadece bugünün değil, geleceğin de politik yönünü şekillendirecek kadar güçlü.
Hükümet ve siyasi partiler, halkın bu sinyalini ciddiye almalı. Çünkü İsviçre demokrasisinin güzelliği, halkın sesinin sandıkta yankılanmasıdır. Ancak halkın bu sesine kulak tıkayan bir siyaset, yarının sandıklarında daha sert tepkilerle karşılaşabilir.
Bu hafta sonu yaşananlar, sadece bir dizi referandum sonucu değil, demokrasinin gerçek işleyişine dair bir ders niteliğindeydi. Hükümetin bu dersi alıp almayacağı ise önümüzdeki aylarda netleşecek.