
Bu, “pozitif düşünelim, her şey güzel olsun” yüzeyselliği değildir.
Aksine, psikolojiden nörobilime kadar uzanan araştırmaların söylediği elle tutulur bir hakikat:
Zihin önce inanır, sonra hayat o inancın izinden yürür.
Görmeyi Seçtiğimiz Dünya, Yaşadığımız Dünyadır
İnsanın zihni bir filtre gibidir.
Neyi göreceğimize, hangi ayrıntıyı fark edeceğimize ve hangi bilgiyi önemseyeceğimize çoğu zaman farkında olmadan inançlarımız karar verir.
Bir insan “şansım yaver gitmiyor” diye inanıyorsa, karşısına çıkan fırsatları fark etmez.
“Ben beceriklirim” diye inanıyorsa, aynı karmaşayı bir çözüm alanı olarak görür.
Yani aynı dünya, iki farklı inancın önünde iki ayrı gerçekliğe dönüşür.
Beynin En Büyük Uğraşı: İnancı Doğrulamak
Nörobilim şunu söylüyor:
Beynin görevi gerçeği bulmak değil, kendi inancını doğrulamaktır.
Bu nedenle insan:
• İnandığı şeye uygun verileri seçer,
• Uymayanları ezer veya görmezden gelir,
• Seçtiği her küçük detayı “kanıt” gibi algılar.
Sonunda da inancı gerçekmiş gibi görünür.
Yani kendi kendini gerçekleştiren kehanet dediğimiz döngü işler.
Bu döngüyü kırmak da güçlendirmek de bizim elimizdedir.
İnanç Davranışı, Davranış da Hayatı Şekillendirir
Bir şeye nasıl inanıyorsak, bedenimiz de ona göre davranır.
Kendine güvenen biri daha dik yürür; kararsız hisseden kişi daha temkinlidir.
Bunlar küçücük farklar gibi görünür ama hayatın akışını değiştirir.
Bir işe başlarkenki duruşumuz, bir ilişkiye bakışımız, bir fırsata atılma cesaretimiz…
Hepsinin temelinde inandığımız hikaye vardır.
Mindfulness’ın Sorduğu Soru: “Bu İnanç Nereden Geldi?”
Mindfulness, sadece anda kalma pratiği değildir; zihnin köklerine inmeyi öğretir.
Çünkü inanç dediğimiz şeyin büyük kısmı bize ait değildir:
Aileden, toplumdan, öğretmenlerden, geçmiş travmalardan, başarısızlıklardan birikir.
Mindfulness burada bir x-ray cihazı gibi çalışır.
Sessizce durduğumuzda, inancın nereden geldiğini görürüz.
Ve şunu fark ederiz.
“Ben bu inancı bilinçli olarak seçmedim.”
İşte tam bu farkındalık, değişimin başlangıcıdır.
Yeni İnanç Yeni Gerçeklik Yaratır
Bir inancı değiştirmek, hayatı değiştirmek kadar zordur ama bir o kadar da mümkündür.
Bu, kendimizi kandırmak değildir.
Zorlama pozitiflik hiç değildir.
Gerçekçi, uygulanabilir ve bizi geliştiren yeni bir inanç seçmektir:
• “Deneyerek öğrenebilirim.”
• “Hata yapmam insan olduğumu gösterir.”
• “Kaygı duysam bile adım atabilirim.”
• “Değerliyim ve emek vermeye hazırım.”
Zihin, bu cümleleri önce yabancı bulur.
Ama tekrar ettikçe onları bir “iç gerçeklik” olarak kabul eder.
Davranışlar değişir.
Sonuçlar değişir.
Ve en sonunda hayat değişir.
Gerçeklik Bir İnançla Başlar
Hayat elbette sadece zihinden ibaret değildir.
Ama insanın iç dünyası, dış dünyanın çerçevesini belirler.
Bu nedenle şu cümle boş bir motivasyon sözünden çok daha fazlasıdır:
“İnandığımız şey, hayatın yönünü belirler.”
Gerçeklik dışarıda oluşmaz.
Önce içeride doğar, sonra adım adım yaşamın içine sızar.
Belki de asıl dönüşüm, “gerçeklik” dediğimiz şeyin yarısının bizimle başladığını kabul etmekle başlar.








