
Sabah saatlerinde Cenevre’den yola çıkıp Montreux’ye vardık. Oradan GoldenPass Panorama Express trenine geçtik. Pencereden Cenevre Gölü’ne tepeden bakarken zaman yavaşladı. Doğanın dinginliği, insanın iç dünyasına da yansıyor.
Gstaad’da verdiğimiz molada, kasabanın zarafeti bizi karşıladı. Bembeyaz dağ evleri, düzenli sokakları ve sessizliğiyle ruhu dinlendiren bir atmosfer. Bir kafede oturup koçluk üzerine sohbet ederken, herkesin içinde bir şeylerin çözülmeye başladığını hissettim. Doğanın içinde, doğru sorular kendiliğinden gelir bazen.
Yolculuğumuz Interlaken’e doğru devam etti. İki göl arasında, dağlarla çevrili bu kasaba sanki bir masaldan fırlamış gibiydi. Parkta yamaç paraşütüyle inen insanları izlemek, cesaret üzerine düşündürdü bizi.
Günün finali ise Harder Kulm’du. Fünikülerle çıktığımız zirvede 1322 metre yükseklikten gördüğümüz manzara tarif edilemezdi. O anda anladım: Değişim bazen büyük kararlarla değil, bir günlüğüne yer değiştirmekle başlar. Yeni manzaralar, yeni bakış açıları getirir.
Sadece 24 saatte hem fiziksel olarak dağları aştık hem de içimizdeki yükleri biraz olsun hafiflettik. Bir tren biletiyle başlayıp, ruhun derinliklerine uzanan bu yolculuk bana bir kez daha hatırlattı: İnsan değişimi hep uzaklarda arar, oysa bazen sadece bir pencere kenarı ve birkaç doğru cümle yeterlidir.
Bir gününüzü ayırın. Manzaraya değil, kendinize doğru bakmak için.