
Geçtiğimiz hafta Sudanlı üç kız kardeşin hikâyesiyle bir kez daha sarsıldık. Yaşları 9, 11 ve 17… Daha çocuk, daha genç… Daha iyi bir hayata ulaşma hayaliyle lastik bir bota bindiler. Ama o yolculuk onlar için bir başlangıç değil, son oldu. Üç kardeş hayatını kaybetti, anneleri ve erkek kardeşleri ise hayatta kaldı. Geriye ise sadece acı, tarifsiz bir boşluk ve suyun derinliklerine gömülmüş umutlar kaldı. Bu üç can ne yazık ki hayalleri, kahkahaları, gelecek düşleriyle birlikte aramızdan gitti.
Ve bu yaşanan trajedi bir ilk değil. Uluslararası Göç Örgütü’nün verilerine göre, 2014’ten bu yana Akdeniz’i geçmeye çalışırken ölenlerin sayısı 30 bini geçti. Her rakam aslında bir isim, bir yüz, bir yaşam. Kimisi savaşın ortasından kaçıyor, kimisi açlıktan, kimisi ise sadece insanca yaşama hakkı için yola çıkıyor.
Birçoğumuz 2015’te Bodrum kıyısında cansız bedeniyle sahile vuran Aylan bebeği hatırlıyoruz. O küçücük bedeniyle tüm dünyaya göçmen trajedisini hatırlatmıştı. Aradan yıllar geçti, ama hikâye değişmedi. Bugün üç kız kardeş, dün Aylan, yarın belki başka bir çocuk. Akdeniz veya Ege farketmiyor. Denizler hâlâ en çok çocukların canını alıyor. Ve elbette suçlu deniz değil.
Yıllardır yaşanan bu duruma rağmen, sahil güvenliklerin göçmenleri zorla geri gönderme uygulamaları sürüyor. Oysa bu, uluslararası hukuka aykırı. İnsan hakları örgütleri yıllardır söylüyor: Bu insanlar yalnızca sığınma hakkını arıyor. Onları kötü muamele riski olan bir yere geri göndermek, ölümle yüz yüze bırakmak demek.
Peki biz ne yapıyoruz? Birkaç gün gazetelerde okuyoruz, sonra unutuyoruz. Sanki bu yaşananlar bizim sorumluluğumuz değilmiş gibi davranıyoruz. Oysa her kaybolan çocuk, her parçalanan aile, aslında insanlığımızdan bir parça koparıyor.
Akdeniz’in sessiz çığlığını duymak, sadece haberleri okumakla olmaz. Harekete geçmek, dayanışmak, sesini duyuramayanların sesi olmak gerekir. Çünkü bugün kaybolan üç kız kardeş, yarın bir başka Aylan demek.
Deniz sessiz olabilir, o çocukların çığlığını fiziksel olarak duymamış olabiliriz ama ya vicdanımızda yankılanan çığlıklar. Biz bu çığlığa kulaklarımızı tıkadıkça, insanlığımız biraz daha eksiliyor.