
Bugün hâlâ birçok kurumda “silo” dediğimiz yapılar hüküm sürüyor. Yani ekipler, departmanlar ya da bireyler birbirinden kopuk çalışıyor. Oysa gerçek kapasite gelişimi, insanlar ve kurumlar arasında ağlar kurmak, amaç birliği sağlamak ve farklı bakış açılarını birleştirmekle mümkün.
Geleneksel hiyerarşik yapılar yerini esnek, katkıya dayalı ağlara bırakıyor. Liderlik artık sadece rütbeyle değil, iletişim ve katkı kültürüyle tanımlanıyor. Ortak yaratım ise kapasiteyi katlayan bir unsur haline geliyor. Ben de eğitimlerimde ve etkinliklerimde, “senin için” anlayışından “seninle birlikte” anlayışına geçmeyi önemsiyorum.
Dijital teknolojiler bu süreci kolaylaştırsa da, esas olan insan bağlantısıdır. Amaç daha fazla bağ kurmak, daha fazla ses duymak. Bunun için önce bireysel amacımızı tanımlamalı, ardından da ekiplerle ortak bir neden etrafında buluşmalıyız. Çünkü rotamızı belirleyen, bizi birlikte yolda tutan o ortak “neden”dir.
Kültürler arası işbirliği de bu dönüşümün vazgeçilmez parçası. Farklılıkları avantaja çevirmek, ancak güvene dayalı, yargıdan uzak, katılımcı ortamlarla mümkün. Ve unutmayalım: Hiçbir organizasyon, karmaşık sorunları tek başına çözemez. Sürdürülebilir etki, ekosistem yaklaşımıyla, yani kamu, özel sektör ve sivil toplumun birlikte çalışmasıyla yaratılır.
Şimdi kendimize soralım: Yalnız mı yürüyoruz, yoksa birlikte mi ilerliyoruz?