Geçmişte anne ve babalarımızdan hep duymuşuzdur. Gazyağı lambasında geçirilen zamanlar, tadına doyulmayan muhabbetler, yüksük oyunları, dedelerin anlattığı masallar ve hikayeler. Gerçekten şu an geldiğimiz nokta daha mı iyi yoksa bir şeyleri ellerimizden kaçırmaya mı başladık?
Teknoloji ve aile içi iletişim

Çocukluğum, doğunun çoğu zaman elektriği olmayan ve tüm aile fertlerinin soğuk kış gecelerinde küçücük soba başına çöreklendiği bir yerde geçti. Dolayısıyla gaz lambalarına, gölge oyunlarına ve o hep anlatılan sıcak aile ortamına yaşım itibarıyla o kadar da uzak değilim. Belki çocukluğun verdiği, her şeyin saf ve beyaz olduğu, tasa ve kaygının olmadığı zamanları özlüyorum. Ya da tüm aile fertlerinin, soba üstünde pişen kestanelerin ve soba borularına asılan çamaşırlardan dökülen damlaların çıkardığı seslerle oluşan birlikteliğin verdiği huzur yüzünden, o güzel zamanların arasıra özlemini duyuyorum. Tabi o zamanlar, ne cep telefonlarının, ne internetin ne de renkli televizyonların dahi olmadığı zamanlardı ve biz aile kavramını, o birlikteliği sonuna kadar yaşayabilen bir nesildik. Şimdi geldiğimiz noktada ise teknoloji bizi esir etmiş gözüküyor.
1950’li yıllarda TV’lerin ABD’de yaygınlaşması sırasında yapılan bir araştırma TV’lerin dolaylı da olsa ailenin birlikte zaman geçirmesine yardımcı olduğunu göstermişti. Zira TV izlemek isteyen aile fertleri TV odasında toplanarak beraber vakit geçirebiliyorlardı. Günümüzde ise evlerde her bireyin kendi odasında bulunan TV‘ler ve kişilere ait telefonlar, bilgisayar ve tabletler kişilerin ailelerinden uzak bir yaşam sürmesine, sosyalliğin tamamen kaybolmasına sebep olmakta. Gittikçe her birimiz, elinde telefonlarına gömülmüş, günlük muhabbeti dahi zorunluluktan yerine getiren bir aile tablosu çizerken, artık yeni yeni oturmaya başlayan bir bebeğin dahi eline sussun ve oyalansın diye telefon tutuşturan talihsiz bir kuşak olmaya başladık. Bir bebeğin en temel ihtiyaçlarından olan sosyalleşme, gözlem ve iletişim hakkını bile elinden alan acımasız bir anne baba figürü olduk ve daha da kötüsü bu yaptığımızı normalleştirdiğimiz için olup biten hakkında çok da fikrimiz yok gibi gözüküyor. Yani çocuk ile ailesi arasındaki duygusal ve bedensel iletişim kopukluğunun nedeni, genellikle çocuğun değil büyüklerin internet kullanımı olmakta.
Cambridge Üniversitesi`nin yaptığı araştırma ise bize konunun ilginç bir yanını gösteriyor. Skype, Facebook gibi araçların uzakta yaşayan akrabalarla iletişimde büyük fayda sağladığını düşünen araştırma, bunların ailenin bir arada yaşadığı ortamlarda fertleri birbirinden kopardığına inanıyor. Raporda, ebeveynlerin örneğin e-postaların hemen her dakika kontrol edilmesine müsaade etmelerinin iletişimdeki olumsuzluklara kapı araladığı belirtiliyor. Buna karşın, ebeveynlerin, her gün için “teknolojiden uzak” belirli saatler tespit ederek aile içi iletişimin gelişmesine katkı yapabilecekleri ifade ediliyor.
Araştırmacılar ayrıca, bilgisayar, video oyunlar, eğlence sistemi gibi donanımların belirli bir odada tutulmasının teknolojinin neden olabileceği kopuklukların azaltılmasına yardımcı olabileceği önerisinde bulunuyorlar.
Teknolojinin nimetlerinden yararlanırken, çoğu zaman farkına varamadığımız negatif taraflarını törpülememiz ve insanların genlerine işlenmiş İletişim ve sosyalleşme ihtiyacını giderecek çözümler bulmamız gerekiyor. Böylece aile kavramının kutsallığını koruyabileceğimiz bir çözüm bulma ihtimalimiz bir nebze olsun artacaktır.
Quelle: kA