Haber Arama
Haber Yada Kategori Arayın...
Uluslararası arenada bir Türk kadını: Aşkın Asan ile kariyer ve sanat üzerine
Eğitimci, akademisyen, siyasetçi, diplomat ve sanatçı… Aşkın Asan’ın hayatı, birbirinden farklı ama birbiriyle güçlü bir şekilde bağlantılı pek çok alanın içinde geçmiş.

Trabzon’da başlayan eğitim yolculuğu, Amerika’dan Birleşik Arap Emirlikleri’ne, Umman’dan Endonezya’ya uzanan uluslararası bir kariyere dönüşmüş. Akademik dünyada öğretmen yetiştirmekten üniversite yönetmeye, siyasette milletvekilliğinden bakan yardımcılığına, büyükelçilik görevine kadar birçok önemli sorumluluk üstlenmiş.

Ancak tüm bu yoğun tempoya rağmen, onun en büyük önceliklerinden biri her zaman eğitim olmuş. Geleceğin öğretmenlerini yetiştirmekten sosyal politikalar geliştirmeye, Türkiye’yi uluslararası arenada temsil etmeye kadar farklı alanlarda etkili çalışmalar yürütmüş. Bugün ise tüm bu birikimini sanatla birleştirerek yeni bir yolculuğa çıkıyor.

Aşkın Asan ile akademiden diplomasiye, siyasetten sanata uzanan ilham verici hayat hikayesini ve gelecek planlarını konuştuk.

  • Aşkın Asan kimdir? Kendinizi bize tanıtır mısınız?

Trabzon’da doğdum. Liseyi Of’ta birincilikle bitirdikten sonra, eğitimime Riyad Eğitim Fakültesi’nde devam ettim. Akademik yolculuğumu Amerika Birleşik Devletleri'nde yüksek lisans yaparak sürdürdüm ve ardından Samsun 19 Mayıs Üniversitesi’nde doktora derecemi tamamladım. Öğretmenlik mesleğine büyük bir tutku ile bağlı kalarak, KTÜ Fatih Eğitim Fakültesi’nde 12 yıl boyunca geleceğin öğretmenlerini yetiştirdim. Sonrasında, akademik deneyimimi uluslararası arenaya taşıyarak önce Birleşik Arap Emirlikleri’nde, ardından da Umman’da üniversitede akademisyen olarak görev yaptım.

Sadece akademik hayatta değil, siyasi ve diplomatik alanlarda da aktif roller üstlendim. 2007 Genel Seçimlerinde Ankara Milletvekili olarak Türkiye’ye hizmet etme fırsatı buldum. 2011 yılında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Bakan Yardımcılığı görevine atanarak sosyal politikalar alanında önemli çalışmalara imza attım. 2016 yılında Avrasya Üniversitesi Rektörü olarak akademik yönetimde görev alırken, 2022 yılında Jakarta Büyükelçisi olarak atanarak Türkiye’yi uluslararası düzeyde temsil etme onurunu yaşadım.

Hayatım boyunca eğitime, toplumsal gelişime ve uluslararası ilişkilere katkı sağlamaya adanmış bir yol izledim. Bunun yanı sıra, en büyük mutluluk kaynağım olan ailemle de gurur duyuyorum. Üç evlat sahibi bir anne ve iki tatlı torunun sevgi dolu büyükannesiyim. 

  • Çocukluğunuzda sanata olan ilginiz nasıl başladı? Trabzon'un doğal güzelliklerinin sanatınız üzerinde nasıl bir etkisi oldu?

Yeteneğimin keşfi lise yıllarına dayanır. Resim öğretmenimin desteği ve yönlendirmesi, sanatsal gelişimimde büyük rol oynadı. Ailem de bu süreçte beni her zaman destekledi. Resim yaparken annemin perdeleri ve halılar boyanırdı, ama o hiç sesini çıkarmaz, bana anlayışla yaklaşırdı. Babam ise eve dönerken cebinde benim için yağlı boya tüpleri getirirdi. Onların bu teşviki, sanata olan bağlılığımı daha da güçlendirdi.

Trabzon’un eşsiz doğal güzellikleri, manzara resmetme tutkumun en büyük ilham kaynağı oldu. Karadeniz’in yemyeşil yaylaları, renk renk açan çiçekleri ve doğanın büyüleyici dokusu, sanatıma derin bir ruh kattı. Doğanın sunduğu bu benzersiz manzaralar, fırçamın her darbesine yansıdı ve beni her zaman besleyen, geliştiren bir kaynak oldu. Sanat benim için sadece bir ifade biçimi değil, aynı zamanda çiçeklerle kurduğum özel bir bağın da yansımasıdır.

  • Akademik ve siyasi kariyerinizde elde ettiğiniz başarılar, sanatla olan ilişkinizi nasıl şekillendirdi?

Aslında sanata, özellikle resme ayıracak fazla vaktim olmadı. İş hayatım boyunca son derece yoğun çalıştım. Bakan Yardımcılığı görevim sırasında, toplumun en dezavantajlı kesimlerinin sorunlarını ele alıp çözümler üretmeye odaklanmıştık. Adeta nefes alacak zamanımız yoktu; üstelik bakanlık da yeni kuruluyordu, bu yüzden sorumluluklarımız daha da ağırdı.

Bütün bu koşuşturma içinde, sadece terapi amacıyla elime fırçamı aldığım anlar oldu. Ancak çoğu zaman vicdan azabı ile yarım bırakıyordum resimlerimi—çünkü ulaşmamız gereken, hayatına dokunmamız gereken onca insan varken, sanata ayırdığım vakti kendime bir lüks gibi görüyordum. Sanatla ilişkim hep emekliliğe ertelediğim bir teselli, içimde eksikliğini hissettiğim ama tam anlamıyla sahip çıkamadığım bir tutku olarak kaldı.

  • Emekli olduktan sonra sanata odaklanma kararınız nasıl oluştu? Bu yeni dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sanata odaklanma kararını aslında meslek hayatımın en başında almıştım. Yoğun iş temposu içinde bu tutkuma yeterince vakit ayıramayacağımı biliyor, emeklilik yıllarımda sanatı hayatımın merkezine koymayı hayal ediyordum. Bu düşüncemi yıllarca günlük konuşmalarımda dile getirdim, çevremdekiler de sanata olan ilgimi hep yakından biliyordu. Şimdi ise yıllardır içimde büyüttüğüm bu hayali gerçeğe dönüştürmenin huzurunu yaşıyorum. 

Mecnun’un Leyla’sına kavuşması gibi oldu; kaybolmuş bir parçayı yeniden bulmak gibi. Şimdi her gün resim yapıyorum, sanki içimde yıllardır biriken tüm renkler ve duygular tuvale akmak için sabırsızlanıyor.

Daha önce sanat dersleri almıştım, ama hâlâ eksik kalan bir şey olmasın diye atölyelere ve workshoplara katılıyorum. Yine de çoğu zaman öğrenmekten çok öğretmenin içinde buluyorum kendimi. Sanat müzelerinde saatlerce vakit geçiriyor, her bir eserin içinde kendime dair yeni anlamlar keşfediyorum. Sanat artık sadece bir uğraş değil, benim için bir tutku, bir yaşam biçimi haline geldi.

  • Resim yapma sürecinizde, kendinizi en çok hangi duygusal durumlarla ifade ediyorsunuz?

Resim yapma sürecimde en çok huzur, özlem ve hayranlık duygularıyla kendimi ifade ediyorum. Doğaya ve hayata duyduğum derin hayranlık, fırçamın her darbesinde kendini gösteriyor. Özellikle çiçekler ve doğa manzaraları benim için bir ilham kaynağı; onların renkleri, dokusu ve zarafeti beni büyülüyor.

Aynı zamanda resimlerimde özlem duygusu da belirgin bir şekilde hissediliyor. Bazen geçmişe, bazen ise hiç gitmediğim ama ruhen yakın hissettiğim yerlere olan özlemimi tuvalime yansıtıyorum. Bu süreç, iç dünyamla yüzleşmemi ve duygularımı renklere dökmemi sağlıyor.

Huzur ise resim yaparken en çok hissettiğim ve eserlerime de yansıyan duygu. Boyaların ve fırçaların arasında kaybolduğumda zaman duruyor, zihnimdeki tüm karmaşa yerini dinginliğe bırakıyor. Sanat benim için sadece bir ifade biçimi değil, aynı zamanda içsel bir yolculuk ve ruhumu besleyen bir sığınak.

  • Aile hayatınızın sanatınıza nasıl bir etkisi oldu? Sanatınızda ailenizden aldığınız ilhamı nasıl tanımlarsınız? 

Ailemin sanata olan katkısı ve desteği benim için çok değerli. Sanırım yetenek, bir yandan doğuştan gelen bir armağan, bir yandan da çevresel etkilerle beslenen bir miras. Benden önce resim yapan bir aile büyüğümüz olmasa da, anneciğimin işlediği kanaviçeler, seçtiği renkler ve yarattığı desenler hafızama kazınmış durumda. Onun el emeğiyle ortaya çıkardığı zarif motifler, belki de farkında olmadan sanata olan ilgimi şekillendirdi.

Bu sanatsal yön, ailemizde benden sonraki nesillere de geçti. Kızım Hilal de bir ressam ve yeğenlerim de resim yapmaya büyük bir tutkuyla bağlılar. Onların sanat yolculuklarını desteklemek, deneyimlerimi paylaşmak ve ilham kaynağı olabilmek benim için büyük bir mutluluk. Sanat, bizim için sadece bireysel bir ifade biçimi değil, aynı zamanda kuşaklar arasında güçlü bir bağ kuran ortak bir dil haline geldi.

  • Emekliliğinizde sanata daha fazla vakit ayırarak nasıl bir değişim yaşadınız? Hayatınızda sanata daha fazla yer açmak sizi nasıl hissettiriyor?

Sanata daha fazla yer açmak, iç dünyama daha yakından bakmamı sağladı. Renklerle, fırçalarla ifade ettiğim duygular, yılların birikimini, özlemlerimi ve hayranlıklarımı tuvalde somutlaştırıyor. Kendimi daha özgür, daha üretken ve daha huzurlu hissediyorum. Sanat benim için bir terapi, bir kaçış noktası değil; aksine, kendimi en çok bulduğum, en çok var olduğumu hissettiğim alan. Bu süreç, bana zamanın değerini, anın kıymetini ve üretmenin verdiği eşsiz tatmini yeniden hatırlattı.

  • Çiçek resmetmeye olan tutkunuz, size huzur ve ilham veren bir şey mi? Çiçeklerin sanatsal bir sembolü var mı sizin için?

Her çiçek, kendine özgü bir hikâye anlatıyor; bazıları umut ve yeniden doğuşu simgelerken, bazıları melankoli ve özlemi yansıtıyor.

Sanatımda çiçeklerin özel bir sembolü var. Onlar, hayatın geçiciliğini, güzelliğin anlık ama unutulmaz etkisini temsil ediyor. Bir çiçeğin tomurcuktan açılışa kadar geçen süreci, insan hayatının döngüsüne çok benziyor—büyüme, olgunlaşma ve kaçınılmaz bir sona ulaşma. Çiçekleri resmetmek, bana anın kıymetini hatırlatıyor; her fırça darbesiyle doğanın mucizesine bir kez daha tanıklık ediyorum. Bu yüzden, çiçekler benim için sadece bir resim konusu değil, aynı zamanda hayatı ve sanatı anlamlandırmamı sağlayan güçlü bir metafor.

  • Sanatınızda izlediğiniz teknikler ve tarz hakkında bize biraz bilgi verebilir misiniz?

Daha çok akrilik boya ile çalışıyorum çünkü hızlı kuruması, dinamik bir akış sağlaması ve katmanlar oluşturmayı kolaylaştırması bana büyük bir özgürlük sunuyor. Akriliğin esnek yapısı sayesinde renkleri üst üste ekleyerek derinlik yaratabiliyor, dokularla oynayarak resimlerime daha canlı bir ifade kazandırabiliyorum.

Ayrıca, modeling paste kullanarak eserlerime neredeyse heykelsi bir doku kazandırıyorum. Bu teknikle adeta bir heykeltıraş gibi yüzey üzerinde tekstürel detaylar oluşturuyor, resimlerime üç boyutlu bir etki veriyorum. Dokular o kadar belirgin ve dokunulabilir hale geliyor ki, izleyicinin elini uzatıp hissetmek isteyeceği bir boyut kazanıyor. 

  • Cenevre'de yaşamak, sanatınıza nasıl bir ilham kaynağı oldu? Bu şehrin sanatsal atmosferi, çalışmalarınızı nasıl etkiliyor?

Cenevre’de yaşamak, sanatımı derinden besleyen bir deneyim oldu. Şehrin tarihi dokusu, göl manzarası, etkileyici doğası ve kültürel çeşitliliği, ilham kaynağımın zenginleşmesini sağladı. Cenevre’nin sakin ve dingin atmosferi, resimlerime huzuru yansıtmama yardımcı olurken, şehrin sanat galerileri, müzeleri ve sanat etkinlikleri de sanatsal bakış açımı geliştirmeme katkı sağlıyor.

Ancak beni en çok büyüleyen şeylerden biri Alp Dağları'nın eşsiz çiçekleri oldu. Her mevsimde farklı bir renk şöleni sunan bu zarif bitkiler, resimlerime doğal bir şiirsellik katıyor. Baharın gelişiyle açan Edelweiss, Gentian ve Alpine Aster gibi çiçekler, doğanın gücünü ve zarafetini aynı anda yansıtan semboller haline geldi.

  • Genç sanatçılara veya sanata yeni başlayanlara tavsiyeleriniz neler olurdu?

Sanata yeni başlayan veya genç sanatçılara en önemli tavsiyem, sabırlı olmaları ve kendilerini keşfetme sürecine zaman tanımalarıdır. Sanat, bir yolculuktur ve her fırça darbesi, her deneme, sizi kendi özgün tarzınıza biraz daha yaklaştırır. Bu yüzden mükemmel olmayı hedeflemek yerine, sürecin tadını çıkarmak ve denemekten korkmamak gerekir.

Ayrıca, gözlem yeteneğinizi geliştirin. Doğayı, insanları, şehirleri, duyguları dikkatlice izleyin. Gördüğünüz her detay, sanatınıza ilham verecek bir parçadır. Sanat müzelerini, sergileri ziyaret edin, farklı akımları inceleyin, ancak en önemlisi kendi sesinizi bulun. Taklit etmek yerine, sizi ve duygularınızı en iyi ifade eden stili keşfetmeye çalışın.

Teknik olarak ise malzemelerle cesurca deneyler yapın. Sadece klasik tekniklerle sınırlı kalmayın; farklı boyalar, dokular, malzemeler ve hatta dijital sanat gibi yeni alanları keşfedin. Her teknik, size farklı bir ifade biçimi sunar.

Ve belki de en önemlisi: Sanat, bir tutkudur ama aynı zamanda disiplin gerektirir. İlhamın gelmesini beklemek yerine, düzenli olarak çalışmayı alışkanlık haline getirin. Küçük eskizler bile olsa, her gün bir şeyler üretmek sizi daha iyi bir sanatçı yapar.

Son olarak, eleştirilere açık olun ama sanatınızı eleştiriler doğrultusunda tamamen değiştirmeyin. Sanat kişisel bir ifade biçimidir; sizin hikayenizi en iyi yine siz anlatabilirsiniz. Bu yüzden kendinize güvenin, sanattan keyif alın ve yaratıcılığınızı özgür bırakın!

Reklam Banner
Reklam Banner
Reklam Banner
Reklam Banner
Diğer Haberler
Yükleniyor
Yükleniyor
2025
Pusula Swiss – Tüm hakları saklıdır.
Özel Haber
Etkinlik
Anasayfa
Yazarlar
Video