Haber Arama
Haber Yada Kategori Arayın...
Yeni Türkiye mücadelesi
Ali Haydar Fırat: Bu ülkede demokrasi mücadelesi bitmedi, bitmeyecek
Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla birlikte Türkiye siyaseti bir kez daha önemli bir sınavdan geçiyor. Bu gelişme sadece siyasi tartışmalara değil, toplumsal reflekslere de yön veriyor.

Özellikle gençlerin tutumu, toplumsal muhalefetin yeniden şekillenişi ve uluslararası kamuoyunun yaklaşımı gibi pek çok başlık kamuoyunda geniş yankı buluyor. Biz de bu süreci daha iyi anlayabilmek adına CHP Parti Meclisi Üyesi ve Dr. İletişim Bilimci Ali Haydar Fırat ile bir araya geldik. Hem İmamoğlu’nun tutuklanmasının yarattığı etkiyi hem de muhalefetin bundan sonraki adımlarını kendisine sorduk.

Röportaj: Ferah Koçak Erdoğan

  • İmamoğlu'nun tutuklanması, muhalefet seçmeninde nasıl bir psikoloji yarattı? Bu noktada özellikle Z kuşağındaki gençlerin tutumu çok önemli. Siz gençlerden böyle bir duruş ve destek bekliyor muydunuz?

18 Mart’ta Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesi ve 19 Mart’ta gözaltına alınıp tutuklanması toplumun geniş kesimlerinde çok ciddi bir tepkiye neden oldu. Genel toplumsal kanı bu operasyonun siyasi olduğu yönündeydi. Bu algı iktidarın bütün çabasına rağmen hala tersine çevrilmiş değil. Özellikle partimizde ve muhalif seçmende bu durum tümüyle bir iktidar operasyonu olarak görüldü ve çok ciddi bir tepki ortaya çıktı. Çok uzun bir dönemdir Türkiye’de toplumsal muhalefet sokağa çıkmıyor ve geniş bir tepki göstermiyordu. Ekrem Başkan’ın tutuklanması ile birlikte toplumsal muhalefet siyasal muhalefet ile birleşti ve iktidarın oluşturmak istediği yenilgi psikolojisini tersyüz etti. 

Z kuşağı ya da yeni gençlik genel olarak kendi yaşam dünyalarına kapanmış geniş bir kesim olarak görülmekteydi. Ancak bu kesimin özellikle internet kullanımı ve sosyal medya konusundaki becerisi hep ihmal edildi. Diğer yandan bu kuşak ciddi bir belirsizlik içinde ve geleceğini başka ülkelerde aramak zorunda bırakılmış durumda. Bundan dolayı mevcut iktidara çok ciddi bir tepki gösteriyor. Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması bu geniş kesimde inanılmaz bir tepkiyi ortaya çıkardı. Hemen hemen bütün eylem ve mitinglerde çok geniş bir katılımla sürecin ana aktörlerinden biri oldular. 

  • Ekrem İmamoğlu serbest bırakılmazsa, bu durum CHP'nin stratejisini nasıl etkiler?

Bizim bütün çabamız haksızlığın ve hukuksuzluğun son bulmasıdır. Bunun için Ekrem Başkan ve diğer belediye başkanlarımızın serbest bırakılması için her türlü mücadeleyi ortaya koyacağız. Seçim dönemine kadar halen bu durumda bir değişim olmazsa elbette ki bütün seçenekleri tek tek tartışacağız. Ancak bu haksızlığın uzun sürmesini beklemiyoruz. 

  • Uluslararası kamuoyunun Ekrem İmamoğlu’nun tutukluluk durumuna yaklaşımı hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce yeterli tepkiyi gösterdiler mi?

İnsan hakları bir ülkenin iç sorunu değildir. Hak ihlalleri konusunda daha fazla bir tepkinin ortaya konulması gerekiyordu ancak bu tepki gösterilmedi ve bunun bir iç mesele olduğu söylendi. Çünkü mevcut iktidar Türkiye’yi bir mülteci deposuna çevirdi ve uluslararası kurumlar, aktörler bu kozun kendilerine karşı kullanılmaması için sessiz kaldılar. Çok daha vahimi de Gazze’de yaşananlardır. Ona bile seyirci kalmaları asla kabul edilemez. 

  • Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanması, özellikle cumhurbaşkanlığı adaylığı sürecinde, ciddi tepkilere neden oldu. Bu gelişmeyi, Türkiye'deki demokratik süreç ve muhalefetin geleceği açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

Mevcut iktidar net bir biçimde seçimden korkuyor ve ilk seçimde kaybedeceğini görüyor. Son yerel seçimde elde ettiğimiz başarı ve hala bütün anketlerde oy oranımızın sürekli bir biçimde artıyor oluşu iktidarda ciddi bir rahatsızlık yaratıyor. Ekonomik krize çözüm üretememeleri, eğitimden sağlığa çok ciddi krizlerin yaşanması mevcut iktidarı sürekli geriletiyor. 

Bu çerçevede iktidar her gün daha fazla otoriter bir alana kanalize oluyor. Toplumsal rıza üretemiyor bunun için daha fazla baskıyla muhalefeti sindirme yoluna gidiyor. Ancak sadece bürokratik ve baskıcı bir yaklaşımla seçimi kazanamayacağını biliyor. Başka bir seçeneği kalmadığı için bu baskılar daha da artacaktır. Ancak ülkemizin çok ciddi bir demokrasi ve cumhuriyet birikimi mevcut ve bütün bu anti demokratik süreçlerin üstesinden gelecektir. 

  • CHP, “mevcut iktidar anayasaya uymuyor” diyerek anayasa yapım sürecine katılmayacağını söyledi. Sizce bu tavır demokratik sürecin dışında kalmak anlamına gelir mi, yoksa haklı bir direniş mi olur?

Demokratik kapasitesi olmayan, baskıcı ve otoriter bir yaklaşımla anayasa yapılamaz. Anayasa Mahkemesi kararlarına uymayan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını yok sayan, muhalefeti terör örgütü gibi gören bir anlayış demokratik siyasal bir atmosfer ve toplum sözleşmesi hazırlayamaz. AK Parti’nin bugüne kadar yaptığı bütün anayasa değişiklikleri kendi siyasal alanını genişletmek ve siyasi ömrünü uzatmak için yapıldı. Bu konuda da sicili temiz değil. Dolayısıyla eşit ve özgür bir toplum sözleşmesi ancak bu birikime ve değerlere inanan bir anlayışla mümkün olabilir. Bizim demokrasi mücadelemiz elbette ki devam edecektir. Ülkemizin bütün demokratik süreçlerinin ana aktörü olan bir partiyiz ve bizim içinde olmadığımız bir anayasa yapım süreci söz konusu olamaz. 

  • Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “benim adaylık gibi bir derdim yok” sözü gerçek bir geri çekilme mesajı mı?

Biz sayın Cumhurbaşkanının adaylığını en önemli mesele olarak görmüyoruz. Mevcut koşullarda bir daha aday olması mümkün değil. Buna dönük belli hamleler yapacaktır. Burada söylemek istediği “benim bir daha aday olma imkanım vardır ve bunun için CHP’nin desteğine ihtiyacım yoktur” mealindeki bir açıklamasıdır. Dolayısıyla aday olmak istemektedir ama mesele aday olması değil, seçilebilmesidir. Bu koşullarda da mümkün görünmemektedir. 

  • Erken seçim ya da siyasi ittifaklar açısından önümüzdeki süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ekonomik, siyasi ve diplomatik süreç ve krizler erken seçimi zorunlu kılmaktadır. AKP bundan kaçamaz. Türkiye sistemsel bir kriz yaşamaktadır ve bu krizi aşmanın tek yolu erken seçimdir. İktidar istese de istemese de sandığı halkın önüne getirecektir. İttifak süreci ancak seçim kararı alındıktan sonra ortaya çıkacak bir durumdur. 

  • Ekonomik kriz, yüksek enflasyon ve işsizlik gibi sorunlar, halkın günlük yaşamını derinden etkiliyor. CHP'nin bu sorunlara yönelik çözüm önerileri nelerdir?

Mevcut iktidar sadece finans sistemi ve para politikasıyla günü kurtarmaya çalışmaktadır. Yaşadığımız ekonomik krizin temelinde bir yönetim krizi bulunmaktadır. Ülkemiz iyi yönetilmiyor ve sağlıklı kararlar alınmıyor. Bu yönetim değişmeden ekonomik krizin çözülmesi mümkün değildir. Ekonomide ve ekonomi kurumlarında yaşanan yapısal sorunlara hiçbir çözüm üretmeyip sıcak para ile çarkları döndürmeye alışmış bir iktidar var ve o yüzden kriz sürekli derinleşiyor. 

Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak ekonomik alanda bir paradigma değişimi öneriyoruz. Üretimi esas alan, kamucu politikaları temel öncelik olarak gören ve üretim-bölüşüm süreçlerini adil, eşit ve demokratik bir düzleme taşımayı tasarlayan bir politika seti öneriyoruz. 

  • Geçmiş çözüm sürecinden alınan dersler, yeni bir barış inşasında nasıl kullanılabilir?

Ülkemizin toplumsal ve siyasal barışı tarihi bir sorun alanıdır ve mutlaka yaşama geçirilmelidir. Geçmiş çözüm sürecinde CHP olarak öne sürdüğümüz öneriler kabul edilmedi ve bunun bedeli çok ağır ödendi. Bugün de tarihi bir sorumlulukla hareket ediyor, Terörsüz Türkiye sürecine siyaset üstü bakıyoruz. Ancak bizim sunduğumuz çerçeve meselenin salt güvenlik konseptiyle çözülemeyeceğidir. O nedenle kapsamlı bir demokratikleşme süreci yaşama geçirilmelidir. Zaten terör meselesi de, Kürt meselesi de demokratik olmayan süreçlerin bir çıktısıdır. Çözüm için gerçek ve tam bir demokratik bir yapılanma yaratılmalıdır. Elbette bütün süreç TBMM çatısı altında yürütülmelidir. 

  • Sizce Türkiye'de demokrasi, barış ve adaletin önünü açacak temel adım ne olmalı?

Ülkemiz için yeni bir sürecin, demokratik bir sürecin önünün açılması ve iktidarın değişmesi gerekiyor. Hiçbir farklı düşünce ya da toplumsal harekete izin vermeyen, günden güne otoriterleşen bir iktidarla ülkemizin yol alması mümkün değildir. Toplumla bağı kopan, bürokratik vesayetle ayakta kalmaya çalışan bir yapı demokratik bir sistem kuramadı, kuramayacak. O nedenle yeni bir yönetim anlayışının, halkçı bir programın, liyakatli bir kadronun ülkemizi yönetmesi tek çıkar yoldur.   

Reklam Banner
Reklam Banner
Reklam Banner
Reklam Banner
Reklam Banner
Reklam Banner
Diğer Haberler
Yükleniyor
Yükleniyor
2025
Pusula Swiss – Tüm hakları saklıdır.
Özel Haber
Etkinlik
Anasayfa
Yazarlar
Video