Pinokyo’yu bilirsiniz. Yalnız, yetenekli, iyi, yaşlı bir kuklacının; Gepetto Usta’nın kabul olan duası… Yalnızlığının ilacı, biricik oğlu. Tahtadan mahtadan bir kukla da olsa onun sevgili oğlu. Dahası ele avuca sığmayan, söz dinlemeyen bir çocuk. En büyük hayali gerçek bir çocuk olmak. Bütün çocukların isteği de bu değil midir zaten? Çocukluğunu doya doya gerçek bir çocuk gibi yaşamak. O çocukluk ne kadar keşif dolu, ne kadar oyun dolu ve mutlu geçerse, çocuk ileride o kadar mutlu bir insan olabiliyor. Bunu da büyüdükçe öğreniyor insan.
Pinokyoyu asmasınlar

Pinokyo denince aklıma ilk gelen yalan söylediğinde uzayan burnu. Küçükken bu yüzden büyük burunlu insanların yalancı olduğunu sandığım bir dönem olmuştu. Biraz kafam karışmıştı gerçekten ama bu karışıklık Pinokyo’nun dünyaca ünlü bir kahraman olmasını değiştirmez. Bu gün baktığımızda onlarca pedegojik yanlış görebiliriz hikayede. Ancak her yazılanı yazıldığı zamanki değerlere göre incelemek lazım. O zamanın değerlerine göre de aslında gelenekçi kalıpları aşan bir dik duruşu var Pinokyo’nun. Nasıl mı? Gelin anlatayım.
Pinokyo’nun yazarı Carlo Collodi 1826-1890 yılları arasında yaşamış bir gazeteci ve edebiyatçı. Gerçek adına gelince Carlo Lorenzi. Collodi aslında annesinin doğduğu yerin adıydı. Bence bu takma adla yazar şunu demek istiyordu, “Annesinin oğlu.” Gazeteci olarak kurduğu dergiler defalarca sansür dairesi tarafından kapatılan yaşam savaşı veren bir yazar. Edebiyat çalışmalarına yaşadığı tüm olumsuzluklara rağmen hiç ara vermeden devam edecek kadar da güçlü bir kişiliğe sahip. 1881 yılına kadar mücadelelerle geçen yaşamın ardından yazdığı bir çocuk öyküsü yalnız çocuklar için çıkarılan Giornale dei bambini adlı gazetede yayımlanınca, her şey değişmeye başlar.
Collodi, öyküsünü gazetenin sahibi Fernando Martini’ye gönderirken şöyle bir not yazar; “Sana çocukça bir şeyler gönderiyorum… Ne istersen yap ama yayımlarsan, sürdürme isteği duymam için iyi para ver.” Fernando Martini hikayeyi yayımlar ve çocuklar çok beğenir. Bu beğeni karşılığında iyi para vermiş olmalıki, Collodi yazmayı sürdürür.
Aslında biliyor musunuz, çocuk yazarları farkında olmadan ya da bilinçli bir kurguyla yapıtlarında kendi hayatlarını öyküleştirir. Collodi’ de öyle yapmış ve çocuk gazetesindeki Pinokyo öyküleri 15. bölüme geldiğinde bu gün asla kabul edemeyeceğimiz bir kurgu girmiş devreye. Bu kurgu ile sanki Collodi’nin sansür sebebiyle kapatılan yayınlarından dolayı hissettikleri dökülüvermiş kaleminden. Hani katillerin zavallı Pinokyo’yu Meşe Ağacına asmaya kalkıştıkları bölüm. Eserin tamamını okuyanlar hatırlayacaktır. Çocuk okurlar öykünün artık burada biteceğini düşünerek üzülmüşler. 15. bölümdeki bu trajik eklemenin bir diğer sebebi de, sansürcü yaklaşımın Pinokya’ya da yüklenmiş olması. Collodi sansürleneceği endişesiyle çocuklar tarafından çok sevilen Pinokya’ya bir son da düşünmüş olabilir. Çocuğun etrafından bu kadar büyük bir düşmanlık görmesi, her ne sebeple olursa olsun, ne kadar çirkin bir mesaj içeriyor aslında. Çocukluk hayallerinin dar ağacında asılması, ne kadar trajik ve ne kötü… Ama çok şükür hikaye dar ağacında bitmediği için bu gün hepimiz Pinokyo’yu tanıyoruz.
Çocukların elinden tutan Carlo Collodi’nin yaşamı artık olumlu yönde değişmeye başlar. Fernando Martini, gelen talepler doğrultusunda gazeteye şu satırları yazar; “İyi haber! Bay Callodi bana Pinokyo’nun sağ olduğunu ve öykülerini anlatmayı sürdürebileceğini yazdı.” Böylece öykü 16 Şubat 1882’de yeniden başlar ve 25 Ocak 1883’te sona erer. Yine aynı yıl kitap olarak yayımlanır. Kahramanımız yaramaz, serseri ve tembeldir. Zaten iyilik, dürüstlük sembolü olarak tasarlanmamıştır. Yalan söyleyen, yanlış davranan, sonucuna katlanır mesajı verilmeye çalışılır. Bu gün bütün bu bakış açısını eleştirsek de, çocuklar için yazmak düşüncesinin ilk örnekleri arasında yer alan Pinokyo, bu anlamda önemli bir mihenk taşıdır.
Pinokyo, Gepetto ustanın biricik oğlu, çocukların yaramaz arkadaşı ve annesinin oğlu Carlo Collodi’nin baş yapıtıdır. Düşünsenize katiller Pinokyo’yu 15. bölümde assalardı, dünya çocuklarının düşlerinden neler eksilirdi. Bütün çocukların gerçek bir çocukluk geçirmesini tüm kalbimle dilerken, yıllardır söyleyemediğim bir şeyi dile getirmek isterim.
-Pinokyo biliyor musun? Sen gerçek bir çocuk olduğunda, sanki ben çocukluğuma geri dönüyorum.
Sevgilerimle arkadaşın Derya