Kızımı hastaneden eve getirdiğimiz gün bunun ağır yükünü yaşamaya başladım. İçinizden gülüyorsunuz ya da ben de böyle hissettim diyorsunuz değil mi?
Belki de, amma da abarttın diye geçiriyorsunuz? Herkes düşündüklerinde haklı. Çünkü bu herkesin kendi serüveni. Ama bütün ebeveynlerin yaşayarak öğrendiği başka bir gerçek daha var ki, nur topu kuzularımızın öğrenmek, keşfetmek, güvende hissetmek ve bir gonca gül gibi sağlıklı mutlu, misler gibi açması için koyacağımız işaret levhalarına ihtiyaçları var. Yani sınırlara.
Çoğumuzun ve benim de eskiden sandığım gibi, sınırlar, çocukların haklarını kısıtlamak, onlara baskı uygulamak anlamına gelmiyor. Sınırlar, çocuklara korundukları, güvende oldukları ve değer verildikleri duygusu kazandırıyor. Öğrendiklerimi pekiştiren bu güzel kitap sayesinde nasıl bir ebeveyn olduğumla yüzleşebildim.
Ben demokratiklerdenim. Yani yapması gerekeni mutlaka uzun uzun sabırla izah edenlerdenim. Oysa hiçbir işe yaramıyor. Çocuk kendini güvende hissetmiyor. Sizi zorlamaya sorun çıkarmaya devam ediyor. Çok sert ve şiddet yanlısı ebeveynler kadar yanlış bir tutum sergilediğimi görmek doğrusu beni çok şaşırttı.
Çocuklar sınırlarımızı yaklaşık olarak bir yaşlarına doğru keşfetmeye başlıyorlar ve bu süreçte en önemli araştırmalarının cevabını arıyorlar. “Doğru olan ne?” “Hangisi yanlış?” “Yetkili kim?” “Ne kadar ileri gidebilirim?” “Çok ileri gittiğimde ne olur?” Düşünün ki üç yaşındasınız, henüz tabureye basmadan musluğa ulaşamıyorsunuz. Tüm bakımınızı başkaları sağlıyor, ama ebeveyninize bir şey söyleyince yapıyor.
Onlar size bir şey söyleyince küsüp somurtuyorsunuz, onlar da vazgeçiyorlar! Neler hissederdiniz? Gücün sizde olduğunu mu? Evet. Güvende olduğunuzu mu? Pek sayılmaz. Çocukların pek çoğu için ebeveynlerinden daha güçlü ve kontrol sahibi olduklarını hissetmek rahatsızlık verici bir durum. T
ecrübeyle de sabit ki, saygılı sınırların belirlenmesi çocuklara güçlü mesajlar veriyor: Ben senin annenim, babanım. Bana güvenebilirsin, sana doğru yolu gösteririm. Çocuğunuz evde duvarları çiziyor ve siz “aman sınırlandırmayalım sanatsal yönü gelişsin,” diyerek “aferin ne kadar güzel resimler!” diye onu cesaretlendiriyorsunuz. Sonra bir gün misafirliğe gidiyorsunuz ve çocuk eline kalemi aldığı gibi duvara kocaman bir çizgi çiziyor.
Ev sahibi de refleks olarak “Aaaa? Ne yaptın?” diye tepki gösteriyor. Çocuk ne hisseder böyle bir durumda? Övgü beklerken hiç beklemediği sert bir tepkiyle karşılaşınca kafası karışır tabii. ‘Ben kötü bir şey yapmadım ki?’ Bu kafa karışıklığı kendini güvende hissedememesi, doğru gözlem yapamadığı için de doğru davranış biçimlerini geliştirememesine yol açıyor.
Sınırları bilmemek onları yalnızlığa da itiyor yani. Bir diğer hata da, ister 2 yaşında olsun ister 12, çocuğunuzu koca adam yerine koyup ona, neden böyle davranmaması gerektiğini mantıklı gerekçelerle anlatmaya çalışmanızdır. Yapılan araştırmalar çocukların, anne babalarının anlattıklarını değil, sadece onların davranışlarını dikkate aldıklarını gösteriyor. Sizin yanlış olduğunu düşündüğünüz herhangi bir davranış için önce uyarmalı, eğer devam ederse hemen müdahale etmelisiniz, yanlış davranışı fiilen durdurmalısınız.
Mantıklı açıklama yapma eğilimindeyseniz, aslında çocuğunuza “bu konu tartışmaya açık, eğer beni ikna edebilirsen fikrimi değiştirebilirim” şeklinde bir mesaj veriyorsunuz. Bir örnekleme yapalım: -Evde top oynayamazsın! -Neden? -Çünkü ben öyle söylüyorum (bitti). İstediği kadar duygu sömürüsü yapsın, sakin ve kararlı kalmalısınız.
Sinirlenmeden doğru sınır koyma
Dokuz yaşındaki çocuğunuzun, arkadaşına vurduğu için okuldan evine gönderildiğini düşünelim. Babası ona uzun uzun nutuk çekiyor ve sonunda bir tokat atıyor. Çocuk babasının kuralını nasıl algılamıştır? Babası sözleriyle, “Okulda söz dinlemelisin.” diyor ama şiddet uygulayarak farklı bir mesaj veriyor: “Vurmak sorunları çözer.” Koyduğunuz sınırlar yol gösteren levhalar gibi.
Bazı ebeveynler eğitimi ağır cezalarla vermeye çalışıyor. Bazıları da yumuşak yöntemler kullanarak hatırlatma ve iknâ etme yolunu seçiyor. Bu iki yöntem arasında gidip gelen ebeveynler de var. Bazıları da net ve açık mesajlar veriyor. Yöntemlerimiz farklı olabilir ama mesajımızı vermek için aynı araçları kullanırız; sözlerimiz ve davranışlarımızı.
Bu iki mesajdan biri net değilse iletişimde kopukluk oluyor. Aile içi etkisiz iletişimin dinamikleri: Tekrarlama ve hatırlatma, konuşmalar, nasihatler ve nutuk çekmeler, yanlış davranışı görmezden gelme, net olmayan mesajlar, etkili bir model oluşturamama, pazarlık, tartışma ve çekişme, rüşvetler ve özel ödüller, ebeveynler arasındaki tutarsızlık. “Etkisiz sözel mesaj” örnekleri: “Banyo zamanı geldi, tamam mı?”, “Bana bir iyilik yapıp, bir kez benimle işbirliği yapmaz mısın?”, “Telefonda olduğumu görmüyor musun?”, “Daha yumuşak bir sesle konuşsan, bebeği uyandıracaksın”, “Tavırlarını beğenmiyorum.”,“Artık bu kadar yeter!” “Etkisiz davranışsal mesaj” örnekleri: Çocukların dağınıklıklarını onların yerine toplamak.
Çocuklar kendileri giyinebilecekken onları giydirmek. Vuran bir çocuğa nasıl bir duygu olduğunu anlaması için ona vurmak. Sizin keyfiniz yerindeyken, kabul edilemeyecek bir davranışı görmezden gelmek. Gelelim sadede, tüm bu yöntemlerin hemen işe yaramasını beklemeyin. Çocuğunuzun karakterine ve sizin kararlı oluşunuza bağlı olarak bu süre, 4 hafta ile 1 yıl arasında değişebiliyormuş.
Bu sürenin uzamaması için evdeki herkesin kurallar konusunda tutarlı olması, yanlış davranış sonrası her seferinde aynı tepkiyi vermesi, sakin ve kararlı olması gerekiyor. Bence başarabiliriz.
Kaynak: Çocuğunuza Sınır Koyma / Robert J Mackenzie