
Aşırı sıcaklıklar, seller, kuraklıklar ve hava kirliliği gibi çevresel risklerin giderek artması, özellikle yoksul kesimler üzerindeki baskıyı derinleştiriyor.
BM Kalkınma Programı (UNDP) ile Oxford Yoksulluk ve İnsan Gelişimi Girişimi (OPHI) tarafından hazırlanan 2025 Küresel Çok Boyutlu Yoksulluk Endeksi, iklim değişikliğinin yoksullukla nasıl iç içe geçtiğini gözler önüne seriyor. Rapor, Brezilya’da gelecek ay düzenlenecek olan COP30 İklim Zirvesi öncesinde yayımlanarak dikkatleri bu tehlikeli kesişime çekti.
Araştırmacılar, ilk kez iklim risklerine ilişkin küresel verileri çok boyutlu yoksulluk göstergeleriyle bir araya getirerek, yoksulluğun yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda “gezegenin istikrarsızlıkları ve çevresel baskılarla doğrudan bağlantılı” olduğunu vurguladı.
Rapor, 887 milyon yoksul insanın en az bir iklim tehdidiyle karşı karşıya olduğunu, bunların 651 milyonunun ise aynı anda iki ya da daha fazla riskle yaşadığını ortaya koyuyor.
Yaklaşık 309 milyon kişi, üç ya da dört farklı iklim tehlikesinin kesiştiği bölgelerde yaşıyor; bu durum mevcut kırılganlıkları daha da derinleştiriyor.
En yaygın tehlikeler arasında aşırı sıcaklar (608 milyon kişiyi etkiliyor) ve hava kirliliği (577 milyon kişiyi etkiliyor) öne çıkıyor. Ayrıca sel tehdidi altında 465 milyon, kuraklık bölgelerinde ise 207 milyon insan bulunuyor.
OPHI Direktörü ve raporun ortak yazarı Sabina Alkire, “Gezegenin en fazla baskı altında olduğu ve insanların iklim kaynaklı ek yüklerle mücadele ettiği bölgeleri belirlemek, insanı merkeze alan ve kalkınmayı güçlendiren stratejiler geliştirmek açısından hayati önem taşıyor,” dedi.
En kırılgan bölgeler: Güney Asya ve Sahra Altı Afrika
Rapor, Güney Asya ve Sahra Altı Afrika’yı, yoksulluk ile iklim risklerinin en yoğun biçimde kesiştiği “küresel sıcak noktalar” olarak tanımlıyor.
Güney Asya’da yoksul nüfusun %99,1’i –yaklaşık 380 milyon kişi– en az bir iklim tehlikesiyle karşı karşıya bulunurken, Sahra Altı Afrika’da 344 milyon kişi benzer risklerle yaşıyor.
Ayrıca alt orta gelirli ülkeler, bu yükün en ağırını taşıyor. Bu ülkelerdeki 548 milyon yoksul, en az bir iklim tehdidiyle karşı karşıya; 470 milyon kişi ise iki veya daha fazla risk altında.
Geleneksel olarak yoksulluk, gelir yetersizliği üzerinden ölçülüyordu. Ancak günümüzde araştırmacılar, yoksulluğun sadece ekonomik bir durum olmadığını, sağlık, eğitim, barınma ve temel hizmetlere erişim gibi birçok faktörle iç içe geçtiğini kabul ediyor.
BM hâlâ günlük geliri 2,50 euro (yaklaşık 3 dolar) altındaki bireyleri yoksulluk sınırında değerlendiriyor. Ancak çok boyutlu yoksulluk kavramı, kişinin yalnızca gelir değil, aynı anda birden fazla eksiklik yaşadığını kabul ediyor.
Örneğin, temiz suya, enerjiye, eğitime ya da istikrarlı bir işe erişimi olmayan kişiler, bu yoksulluğun farklı boyutlarını deneyimliyor.
Rapor, Bolivya’daki Guarani yerli topluluğundan Ricardo’nun hikayesini örnek gösteriyor. Ricardo, 18 kişilik ailesiyle küçük bir evde yaşıyor, tek bir banyo ve kömürle çalışan bir mutfağa sahip. Çocuklar okula gitmiyor, yetişkinlerin tamamı düzensiz işlerde çalışıyor. Rapor bu durumu, “Su ve elektriğin mevcut olduğu kentlerde bile aşırı kalabalık, güvencesiz işler ve sınırlı eğitim, yoksulluğu kalıcı kılıyor,” ifadeleriyle anlatıyor.
BM raporu, küresel sıcaklıklar yükseldikçe bu baskıların daha da artacağı uyarısında bulunuyor.
UNDP, hükümetleri ve politika yapıcıları, iklim değişikliği ile yoksulluğun kesişen etkilerini daha kötüye gitmeden önce ele almaya çağırıyor.
UNDP Geçici Yöneticisi Haoliang Xu, “Araştırmamız, küresel yoksulluğun azaltılması ve daha istikrarlı bir dünya inşa edilmesi için yaklaşık 900 milyon insanı tehdit eden iklim riskleriyle yüzleşmemiz gerektiğini gösteriyor,” dedi.
Xu, “Dünya liderleri gelecek ay Brezilya’da bir araya geldiğinde, [COP30] kapsamında alınacak kararların, kalkınmadaki durgunluğu tersine çevirerek dünyanın en yoksul insanlarını geride bırakmaması gerekiyor,” sözleriyle uyarısını yineledi.