
Avrupa’da yaşam tarzı alışkanlıklarının değişmesi, alkolle olan ilişkimizin büyük ölçüde olumlu yönde değişmesine yol açtı.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) "Hiçbir alkol tüketim düzeyi sağlığımız için güvenli değildir" uyarısında bulunuyor. Ancak yine de tüketilen alkol miktarı dikkat çekici düzeyde.
Tüketilen alkol miktarı arttıkça kansere yakalanma riski de önemli ölçüde artıyor. Sağlık otoriteleri, insanların alkolü tamamen bırakmalarını ya da en azından azaltmalarını öneriyor.
Uyarılar dikkate alınıyor mu?
Bazı insanlar Ocak ayında alkol tüketimini durdurma eğilimine girse de ("Dry January" olarak bilinen dönem), istatistikler Avrupa'da alkol tüketiminin 2000'li yıllardan bu yana zaten yavaş yavaş azaldığını gösteriyor.
Avrupa'da en çok hangi ülkeler alkol tüketiyor?
Toplam alkol tüketimi, 15 yaş ve üzerindeki kişi başına düşen yıllık saf alkol satış miktarıyla ölçülüyor. Alkol içecekleri saf alkol miktarına çevrilerek hesaplanıyor. Bu verilere ev yapımı veya yasa dışı üretilen kayıt dışı alkol dahil değil. Avrupa genelinde ve DSÖ’nün Avrupa Bölgesi’nde alkol tüketimi kademeli olarak azalıyor.
AB’de kişi başı ortalama alkol tüketimi 1980’de 12,7 litre iken 2020’de 9,8 litreye düştü. Bu, yüzde 23’lük bir düşüş anlamına geliyor.
1980 ile 2000 arasında tüketim 2,2 litre azalırken (12,7 litreden 10,5 litreye), 2000 sonrası yavaşladı. 2010 ile 2020 arasında sadece 0,5 litre azaldı.
DSÖ’nün 53 ülkeyi kapsayan Avrupa Bölgesi'nde ise tüketim 2000’de 12 litreden, 2020’de 9,5 litreye geriledi (%21’lik bir düşüş).
Buna rağmen, Avrupa hâlâ dünyada kişi başına en fazla alkol tüketiminin gerçekleştiği bölge. Bölgedeki 15 yaş üstü bireyler, yılda ortalama 9,5 litre saf alkol tüketiyor. Bu da yaklaşık olarak 190 litre bira, 80 litre şarap veya 24 litre sert içkiye denk geliyor.
2020’de 36 Avrupa ülkesinde yıllık alkol tüketimi 1,2 litre ile Türkiye’de en düşük, 12,1 litre ile Letonya’da en yüksek seviyedeydi.
AB ortalaması ise 9,8 litre olarak ölçüldü.
AB'nin ekonomik ve nüfus açısından "Büyük Dörtlüsü" arasında en yüksek tüketim Almanya’da (10,6 litre) gerçekleşti. Onu Fransa (10,4 litre), İspanya (7,8 litre) ve İtalya (7,7 litre) izledi. İngiltere’de bu rakam 9,7 litreydi.
2010–2020 döneminde 25 ülkede düşüş, 11 ülkede artış yaşandı
Bu dönemde 14 ülkede kişi başına tüketim 1 litreden fazla azalırken, 5 ülkede 1 litreden fazla arttı.
En büyük düşüşler İrlanda ve Litvanya’da yaşandı (2,1 litre). İspanya ve Yunanistan’da ise 2 litrelik düşüş kaydedildi.
Hollanda, Fransa, Kıbrıs ve Finlandiya da 1,5 litreden fazla azalma kaydeden ülkeler arasında yer aldı. Sırbistan, Belçika, Hırvatistan, Danimarka, İsviçre ve Almanya’da da 1 ila 1,5 litre arasında düşüş görüldü.
AB genelinde ise 2010–2020 arasında tüketim 0,6 litre azaldı.
En fazla artış Letonya’da yaşandı (2,3 litre)
Onu Bulgaristan (1,4 litre), Malta (1,1 litre), Romanya ve Polonya (her ikisi de 1 litre) izledi. Norveç, İtalya ve İzlanda’da ise artış 0,5 litrenin üzerindeydi.
Yüzdelik değişime bakıldığında…
Yunanistan yüzde 24,1 ile en büyük düşüşü gösterdi. Onu Hollanda (%20,9), İspanya (%20,4) ve Türkiye (%20) izledi. İrlanda, Sırbistan, Litvanya, Finlandiya, Fransa ve Kıbrıs’ta da düşüş oranı %15’in üzerindeydi. Letonya, %23,5 ile en büyük yüzdesel artışı gösteren ülke oldu.
Ağır içicilikte cinsiyet farkı
Ağır içicilik, 18 yaş ve üzerindeki bireylerin son 30 gün içinde bir kerede 60 gram veya daha fazla saf alkol (yaklaşık 6 kadeh içki) tüketmesi olarak tanımlanıyor.
2019’da AB ülkelerinde yetişkinlerin yüzde 19’u ayda en az bir kez ağır içicilik yaptığını belirtti. Bu oran 2014’ten bu yana sabit.
Tüm ülkelerde erkeklerin ağır içici olma oranı kadınlara göre daha yüksek. 2019’da AB’de erkeklerin %26,6’sı, kadınların ise %11,4’ü ayda en az bir kez ağır içicilik yaptığını söyledi.
Erkeklerde en yüksek oran Romanya’da görüldü (%55,2). Danimarka, Lüksemburg, Almanya ve Belçika’da bu oran %35’in üzerindeydi.
Kadınlarda ise en yüksek oranlar Danimarka, Lüksemburg, Almanya ve İrlanda’da gözlendi (%20 üzeri).
AB genelinde erkek/kadın ağır içici oranı 2,33’tü. Bu oran İrlanda (1,46), İzlanda (1,63) ve Almanya (1,74) gibi ülkelerde daha düşüktü.
Türkiye ve Kıbrıs ise bu farkın 8’in üzerine çıktığı ülkelerdi.
Bu fark, kültürel beklentiler, geleneksel cinsiyet rolleri, istihdam ve gelir farklılıklarıyla açıklanıyor.
Eğitim seviyesi ve alkol tüketimi
Genel kanının aksine, düşük eğitim seviyesine sahip bireylerde ağır içicilik oranı daha yüksek değil. AB’de yalnızca Letonya’da bu durum görüldü.
Ortaöğretim altı bireylerin %12,5’i ağır içici olduğunu belirtirken, ortaöğretim ve üniversite mezunlarında bu oran sırasıyla %22,3 ve %20,2 oldu.
Bu fark, daha yüksek gelire sahip bireylerin alkolü daha kolay satın alabilmesinden kaynaklanıyor.
Ancak OECD’ye göre, alkolün olumsuz sağlık etkileri daha çok düşük sosyoekonomik grupları etkiliyor.
Eğitim düzeyi farkının en fazla olduğu ülkeler: Letonya, Yunanistan, Estonya, Bulgaristan ve Litvanya.
Alkol için güvenli bir sınır var mı?
DSÖ Avrupa Ofisi’nden Dr. Carina Ferreira-Borges, "Alkol kullanımında güvenli bir seviye yoktur. Ne kadar az içerseniz, o kadar iyidir" diyor.
Yani, “ilk yudumdan itibaren sağlık riski başlar.”