
Belçika’nın “Filistin devletini” tanıyacağına dair duyuru, 2 Eylül’de Dışişleri Bakanı Maxime Prevot tarafından yapıldı.
Prevot, sosyal medya platformu X’te paylaştığı mesajda, Belçika’nın New York Deklarasyonu’na katılmasıyla birlikte iki devletli çözüme ya da İsrail’le barış içinde yaşayacak bir Filistin devletinin kurulmasına katkı sağlayacağını belirtti.
25 Temmuz’da gerçekleştirilen BM Yüksek Düzeyli Uluslararası Konferansı’nın sonunda kabul edilen New York Deklarasyonu’nun imzacıları arasında Türkiye de bulunuyor.
Deklarasyona destek veren ülkeler, Filistin Devleti’nin tanınması ve kurulmasının, iki devletli çözümün hayata geçirilmesi açısından temel ve vazgeçilmez bir unsur olduğunu yinelerken, bu tanımanın her ülkenin kendi egemenlik hakkı kapsamında olduğunu hatırlattılar. İmzacılar arasında Avrupa Birliği de yer alıyor.
“Filistin’i devlet olarak tanıma” meselesi, 9 Eylül’de New York’ta başlayacak BM Genel Kurulu toplantılarında kritik gündem maddelerinden biri olacak. Ancak, bu adımın AB’de ortak bir tutum haline gelmesi şimdilik uzak ihtimal görünüyor.
AB’de son durum
Son yıllarda Filistin’i devlet olarak tanıyan ülkelerin sayısında artış gözlense de bunun geniş çaplı bir dalgaya dönüştüğü söylenemez. AB içerisinde Filistin’i uzun süredir tanıyan ülkeler Bulgaristan, Çekya, Kıbrıs, Macaristan, Polonya, Romanya ve Slovakya olmuştu. Bu tanımalar, söz konusu ülkeler AB üyesi olmadan önce gerçekleşmişti.
Buna karşın Çekya’nın mevcut hükümeti farklı bir tutum sergiliyor. Dışişleri Bakanı Jan Lipavsky, 31 Temmuz’da yaptığı açıklamada mevcut şartlarda “Filistin devletini tanımanın bir anlamı olmadığını” dile getirdi.
AB üyesi olduktan sonra Filistin’i tanıyan ilk ülke, 2014’te bu adımı atan İsveç olmuştu. 7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail’e düzenlediği saldırılar ve ardından İsrail’in Gazze’de büyük yıkıma neden olan operasyonları ise bu tartışmaları farklı bir boyuta taşıdı.
28 Mayıs 2024’te İspanya ve İrlanda, AB üyesi olmayan Norveç’le birlikte eş zamanlı bir girişimle Filistin’i tanıdı. Özellikle İspanya’nın bu kararı, “büyük AB ülkelerinin” de benzer bir adım atabileceği yönünde önemli bir kırılma olarak değerlendirildi.
4 Haziran’da Slovenya da aynı yolu izledi. Ardından, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron 24 Temmuz’da yaptığı açıklamada, BM toplantısında ülkesinin Filistin’i tanıyacağını duyurdu. Bu çıkış, Fransa’nın AB’nin ikinci büyük ülkesi olmasının yanı sıra, ilk kez bir G-7 ülkesi ve BM Güvenlik Konseyi daimi üyesinin böyle bir adım atacak olması nedeniyle dikkat çekti.
Fransa’nın bu kararı, Filistin’in 1967 öncesi sınırları içindeki Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs’te egemen ve bağımsız bir devlet olarak kabul edilmesi anlamına geliyor. Ayrıca, iki ülke arasında tam diplomatik ilişkilerin kurulmasının da önü açılacak. BM Genel Kurulu’nda bu yönde adım atması beklenen bir diğer AB ülkesi Malta.
Karşı çıkan ülkeler
Buna karşın AB içinde bu karara kesinlikle sıcak bakmayan ülkeler de mevcut. Almanya, Angela Merkel döneminde yerleşen “tek taraflı tanımanın iki devletli çözüme hizmet etmeyeceği” yaklaşımını koruyor ve İsrail’in onayı olmadan böyle bir adımın atılamayacağını savunuyor.
İtalya da aynı çizgide. Başbakan Giorgia Meloni ve Dışişleri Bakanı Antonio Tajani, Temmuz ayında yaptıkları açıklamalarda tanıma kararının ters sonuç doğuracağını, bu nedenle bu yönde adım atmayacaklarını net şekilde belirtti.
Diğer birçok AB ülkesi ise “tanımama” eğilimini sürdürürken bazıları “bekle-gör” politikasını tercih ediyor. AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas da iki devletli çözüme vurgu yapıyor. 1 Eylül’de Slovenya’daki Bled Forumu’nda konuşan Kallas, bu adımın çatışmaları hemen durdurmayacağını ancak iki devletli çözümü canlı tutacağını belirterek, “Daha güçlü ve eşit bir Filistin devleti olmadan iki devletli çözüm mümkün değil” dedi.
İsrail’in tepkisi
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ise uluslararası baskılara rağmen politikasında değişikliğe gitmedi. Netanyahu, tanıma adımlarının “antisemitizmi körüklediğini, Hamas’ın terörünü ödüllendirdiğini ve kurbanları cezalandırdığını” öne sürdü.
Son dönemde ülkelerin Filistin’i tanıma eğilimlerinde Gazze’de yaşanan gelişmelerin önemli bir payı bulunuyor. İsrail’in baskılara rağmen geri adım atmaması ve Gazze’yi işgal etme niyeti, bu süreci hızlandıran etkenlerden biri oldu.
Bunun yanında, iç politika dinamiklerinin de etkili olduğu dile getiriliyor. Özellikle Müslüman nüfusun Yahudilerden fazla olduğu ülkelerde bu kararın daha kolay alındığı yorumları yapılıyor.
Her ne kadar tanıma kararlarının sahadaki durumu, özellikle mevcut İsrail hükümeti görevde olduğu sürece, kısa vadede değiştirme ihtimali zayıf görülse de uzun vadede Filistinlilerin iki devletli çözüm sürecinde ellerini güçlendireceği düşünülüyor. ABD’nin yaklaşımı da bu değerlendirmeleri destekler nitelikte.