Seco'nun raporuna göre, geçen yıl AB ve EFTA ülkelerinden net 68.000 kişi İsviçre'ye geldi. Seco Başkanı Helene Budliger Artieda, bu rakamı "olağanüstü" olarak nitelendirdi. Bu sayıya, iltica sürecindeki kişiler ile Ukrayna'dan gelen ve S statüsüne sahip olanlar dahil değil. Ayrıca, yaklaşık 400.000 kişi sınır ötesi işçi olarak kayıtlı, yani bu kişiler İsviçre'de ikamet etmiyor ve sürekli nüfusun bir parçası sayılmıyor.
Göçün olumsuz etkileri, örneğin konut sıkıntısı ve trafik yoğunluğu gibi konular raporda yalnızca kısmen ele alındı. Ancak, Budliger Artieda, göçmenliği sınırlamanın ekonomik ve sosyal maliyetlerini de dikkate alarak, siyasi tartışmalarda alternatiflerin neler olabileceğinin sorgulanması gerektiğini belirtti.
Sendikalar Konfederasyonu Baş Ekonomisti Daniel Lampart da, SVP'nin (İsviçre Halk Partisi) "Sürdürülebilirlik İnisiyatifi"ne karşı çıktı. Lampart, Kanada veya Avustralya'da uygulanan puan sisteminin İsviçre için uygun bir alternatif olmadığını savundu. İsviçre'ye göç edenlerin genellikle uygun bir iş sözleşmesi ile geldiğini, bu nedenle göçün daha kontrollü ve ekonomik olarak faydalı olduğunu belirtti. Lampart, kontenjan sistemlerinin ise daha fazla yasa dışı çalışmaya yol açabileceğini ifade etti.
Seco'nun raporuna göre, İsviçre iş piyasasında AB'den gelen işçilere olan talep yüksek ve bu durum göçün ana sebebi olarak görülüyor. İşsizlik oranı, 2001 yılından bu yana en düşük seviyesinde. İç işgücü potansiyelinin neredeyse tamamen kullanıldığı belirtilen raporda, son yıllarda yerli işgücünün istihdamında sınırlı artışlar elde edildiği ancak bu artışların sınırlı olduğu vurgulandı.
Bu göç dalgası, İsviçre'nin ekonomik dinamizminin ve işgücü piyasasının ihtiyaçlarının bir yansıması olarak değerlendiriliyor. Göç, ekonominin çeşitli sektörlerindeki işgücü talebini karşılamada önemli bir rol oynuyor ve bu da İsviçre'yi göçmenler için çekici bir hale getiriyor.