Ey gönül; oruçlu iken Allah”a misafirsin! diyor Hz Mevlana. Bu harikulade anlatımla orucun manasını anlamaya çalışırken Cemalnur Sargut Hanımefendi’nin gönül kapısını çalıyor ve bize orucun tasavvufi manasını anlatmasını rica ediyoruz.
Oruç tutarken Allah’ın, “Ben seni seviyorum!” hitabını duyuyorsun

Söyleşi: Derya Edis
Neden Kuran-ı Kerim’de oruç ibadeti bu kadar methediliyor? Neden Peygamber Efendimiz bu güzel ayı gönlünde büyük bir coşku ve mutlulukla karşılıyor? Bütün İslam alimleri neden oruçtan bahsederken sözleri inci taneleri gibi nurlanıyor? İşte bütün hakikatiyle Oruç ibadeti, Cemalnur Sargut Hanımefendi’nin gönül okşayan anlatımıyla Pusula okurlarının da gönlününü okşamaya geldi. Hoş geldi sefa geldi…
Cemâlnur Sargut: O kadar kıymetli bir ibadettir ki oruç… Oruç tutarken Allah’ın “Ben seni seviyorum.” Hitabını duyarsınız. Oruç Allah’ın Samed sıfatını giyinmek demektir. Samed, Allah’ın ihtiyaçsızlık sıfatıdır… Allah’ın hiç bir şeye ihtiyacı yok… Biz de bir gün boyunca Allah’ım yemeğe içmeye hiç bir şeye ihtiyaç duymadan yaşamayı sayende öğreniyoruz, sana benzemeye çalışıyoruz, senin bir sıfatını giyinmeye çalışıyoruz diyoruz. Fakir kullarına eşlik ediyoruz ve Allah’ın bizi sevdiğini anlıyoruz… Oruçla ilgili Hz Mevlana’dan anlatmayı çok sevdiğim bir hikayesi vardır. Müritle mürşit gidiyorlarmış… Bir çöle düşmüşler, yemekleri bitmiş. Mürit demiş ki; “Efendim, mahvolduk yemeğimiz içeceğimiz bitti, kaldık buralarda!” diyince mürşidi “Korkma, sen aç kalmazsın.” demiş. Mürit “Neden efendim, yemek bitti” deyince, “Allah sevdiğini aç bırakır, seni sevseydi ümitsiz olmazdın…” demiş.
Onun için, Ramazan Allah için yaşamanın zevkine varılan bir aydır… Yani bütün nefsani halleri terk etmekle gerçek oruç tutulur. Her an onu düşünmek, her şeyin ondan geldiğini idrak etmek lazım. Orucun hikmetleri o kadar çok ki… Mesela bir anlamı da, “Kalkan” demektir. Seni koruyor. Bir anlamı “Rıfat” yani yükselme demektir. Allah’ın ayetlerde, “Orucun cevabını yalnız benden alacaksın,” gibi bir müjdesi var. Diğer ibadetler de karşılıklı ama orucun cevabını yalnız benden alacaksınız diyor. Bunun en güzel müjdesi de Ramazan ayının içerisinde Kur’an’ın gelmesidir. Yani kendi manasını bize sıkıntı ve bela ayında indiriyor ki sıkıntının karşılığında diyeti benim diyor… Bu ayın bütün kıymeti, nefsinle mücâdele etme ayı oluşu ile alâkalı.
“Oruç herkesin kendi kendini imzaladığı bir ibâdettir.”
Bir de enteresan şekilde benim gördüğüm, meselâ namaz kılmayan insanlar bile oruç tutmaya çalışıyorlar. Demek ki oruç, insanlar arasında daha popüler, daha rahat yapabildikleri bir ibâdet. Belki de devamlılığı olmadığı için. İnsanların hiç olmazsa bir ay bu vazifemi yapayım dedikleri bir ibâdet. Ve tabiî ki iki tür oruç tutmak var. Biri, sabrederek, zorlanarak oruç tutanlar var; onlar Allah indinde çok makbuller, çünkü nefisleri ile mücâdele ediyorlar. Oruç herkesin kendi kendini imzaladığı bir ibâdettir. Zorlukta kalanlar “çok şükür Allah için nefsimle mücâdele zevkim var” derler. Hiç acı duymayan insân-ı kâmiller ise “Allah beni daha yakınına, kurbiyetine yükseltmiş çok şükür” derler. Oruç tutamayanlar ise o tövbe ve acı ile Allah’a yaklaşırlar. Tabiî ki sabrı sonucunda da çok mükâfatların verildiği bir aydır.
Gerçek oruç, kalp kırmadan, gönül kırmadan beş duyumuzla birlikte yapılan bir ibadettir.
Yüce Allah; “Oruç benim içindir ve mükâfatı benim” diyor. Allah namazda kuluna tenezzül etmeyebilir ama oruçta tenezzül eder. Fakat gerçek anlamda, yani lâyıkı ile oruç tutan insandan bahsediyorum. Kalp kırmayan, gönül kırmayan, yani beş duyusu ile oruç tutan, en azından buna gayret eden insana mutlaka Allah’ın bir tenezzülü vardır. “Mükâfatı benim” demesinin sebebi budur. O bakımdan bu ay çok kıymetli bir aydır. Lâyıkı ile kılınan namazın sonucu miraçtır o başka, ama orucun sonu mutlaka Kur’an’ın açıklanması ve anlaşılmasıdır. Kur’an, Allah’ın hakikati ve mânâsı olduğu için de bunun neticesinde Kur’an’ın mânâsını o kişi idrak eder, yani nefsinin peçesini kaldırmış olur.
İnsanın en zorlandığı şey zaten hep kendi nefsiyle karşılaşmak değil mi hocam? Başkalarının yanlış ve hatalarını görüyor, konuşuyor, yadırgıyoruz ama kendi nefsimize bakamıyoruz. Oruç ibadeti ile nefsimize eziyet ederek, ona kendimize bir aynadan bakar gibi bakıp yüzleşiyoruz aslında.
Doğru. Kendi nefsi ile yüzleşen insanın hoşgörüsü artar. Eserden sahibine geçmek insanın hiç bitip tükenmeyen arzu ve isteklerinin gerçek hedefine dönmesini sağlar. Yani hoşgörülü imanlı insan, yok olmaya mahkum olanın değil daima var olacak olanın peşinde koşar. Yaptığı her şeyi Allah için yapar, baktığı her şeyde Allah’ı görür. O zaman kırmak ve kırılmaktan vazgeçer. İşte İslâm tasavvufunun özü de budur. Kırmamak ve kırılmamak. Çünkü kişi kıracağı kalbin Allah’ın mekanı olduğunu idrak etmişse kelimelerini ona göre seçer, başkasının kendisine yönelen hareketinin bu başkasından değil de Allah’tan geldiğini idrak ediyorsa “Güzel sevgilim benim için bu kişiyi aracı kullandı ve beni uyardı” der. Vasıtayı görmez, muamelesi Allah’ladır. Bu bakış açısı insanı tolere etmeye karşı silahlandırıp, yani zorlamalı affı değil kendiliğinden kabulü getirir.
Sağlık sorunlarından dolayı oruç tutamayanlar için ne dersiniz Hocam?
Tutamıyorum diye gönüllerini yakarak üzülürlerse, tutmuş kadar alırlar inşallah sevabını. Bir gün adamı namaza şeytan kaldırmış. Adam demiş ki, “Sen hayırlı bir iş yapmazsın, doğru söyle beni neden kaldırdın namaza?” Şeytan demiş ki;”Dün kalkmadın, ciğerin o kadar yandı ki bütün kılanların sevabını Allah sana verdi. Onun için bir daha o sevaba nail olma diye kaldırdım,” demiş. Tabii tutamayınca mümkün olduğu kadar tutamadığımız günlerin parasını vermek lazım. Oruçluya hizmet etmek lazım. Bu şekilde oruç borcunu ödemeye çalışmak lazım. Çok güzel bir laf var. Nimete karşı gösterdiğin edebin, nimet tarafından karşılığıdır oruç tutabilme kabiliyeti…
Quelle: kA
Benzer Haberler
En Çok Okunanlar
