Netflix, 1997`de Kaliforniya`daki iki arkadaş tarafından ilk kurulduğunda iş modeli DVD satışı ve kiralama üzerineydi. Tabii o zamanlar genişbant dediğimiz, şu an kullandığımız yüksek hızlı ve ucuz internet yaygın olmadığı için model biraz da bunu gerektiriyordu. Bir süre sonra çalışma modellerini değiştirip, DVD satışını durdurdular ve DVD`leri posta yolu ile göndererek kiralama gibi orjinal bir modele döndüler.
Netflix ile şekillenen yeni toplum mühendisliği

Bu iş modeli oldukça başarılı oldu. Film izlemek isteyenlere filmler mektup zarfı içinde gönderiliyor ve izlendikten sonra Netflix`e yine posta yolu ile iade ediliyordu. İnternet altyapılarının genişlemesi ile Netflix, iş modelini, daha da geliştirerek VOD (Video on Demand) şekline çevirdi. Yine de 2018`de ABD`de yayınlanan bir endüstri raporuna göre hala mektupla DVD hizmetini kullanan 2.7 milyon Amerikalı mevcut. Online izleme rakamlarında da Netflix, ABD`nin tüm internet bantgenişliğinin %15ìni kullanan devasa bir platform haline geldi.
Artık TV kumandalarının tuşlarında bile kendine özel yer bulan Netflix, tüm dünyada VOD servisi denince akla gelen ilk firma oldu.
Ben ise yıllar önce merak edip denediğimde Netflixìn inanılmaz az içeriği karşısında şaşırdığımı söyleyebilirim. İzlemek istediğim çoğu dizi bu platformda yoktu. Filmler ise ondan da iç karartıcı durumdaydı. İzlemek istediğim her 10 filmden 8-9 u platformda bulunmuyordu. Bununla birlikte arayüz hepsinden de kötü gelmişti. Bu nedir deyip 1 dk izlediğiniz bir içerik sürekli ekranda gözüküp izlemeye devam edin şeklinde hep duruyor ve rahatsız ediyordu. Filtre seçeneklerinin olmaması, film önerisi konusunda da zayıflığı ile 30 günlük bedava hakkımı bile kullanmadan bir köşeye atmıştım.
Yıllar sonra tekrar 5 yaşındaki oğlumun Türkçesi’ni geliştiririr umuduyla aldım. Evet Türkçe dublajlı çizgi film konusunda diğer yazdığım olumsuzlukları burda yenilemek pek mümkün değil. Çok iç açıcı olmasa da yine bu kısım bir nebze daha iyiydi. Sonra yıllar önceki olumsuzluklar giderilmiş mi acaba diye test ederken, olumsuzlukların birebir devam ettiğini gördüm. İçerik ise halen oldukça sıkıntılıydı. Derken netflix yapımlarında bir şeyi farkettim. İnanılmaz derecede LGBT propagandası vardı. Konuyla hiç bir bağlantısı olmayan bir sahne pat diye önünüze çıkabiliyordu. Derken dünyadaki yüzbinlerce kişinin de aynı şeyden şikayetçi olduğunu farkettim. Bu bağnazlıkla açıklanabilecek bir durum değil. Çoğu Netflix içeriği içine sinsice yerleştirilmiş LBGT (eşcinsel, lezbiyen vs.) sahneleriyle dolu ve açıkcası para verip buna maruz kalmak en azından benim kabul edebileceğim bir şey değil.
Bu LGBT karşıtlığı ile alakalı bir analizden çok her hangi bir görüşün propagandasını sizden aldığı paralarla yapan bir şirketi kritize etmekle alakalı. Bundan daha da önemlisi 20 Ağustos`ta tanıtımı yapılan yeni Netflix yapımı «Cuties». Kendi sınırlarını zorlayan bu şirket şimdi ise toplumun her kesiminin karşısında duracağına inandığım çocuk istismarı yada pedofili konusunda toplumun sınır uçlarıyla oynuyor. Bu yapımın afişinde yarı çıplak 4 adet kız çocuğu yer alıyor. Konu, bu eksenin 180 derece dışında olsa bile böyle bir afiş ve isim seçmeleri bana açıkçası bu sapkınlığın da normalleştirilmek istendiğini hissettiriyor.
Sonuç itibarı ile ben şahsen Netflix kullanmıyorum, eğer teknoloji ile aranız iyiyse KODI ve HTPC sistemlerle Netflix’ in çok çok önünde bedava yada çok daha makul ücretlerle neredeyse sınırsız bir içeriğe ulaşabilirsiniz. Yine de bu tarz sistemleri konfigure edebilmenin herkes için pek kolay olmadığını söylemek zorundayım.
Sonuç olarak bu olumsuzluklar nedeniyle ben bir Netflix müşterisi değilim ve toplumu kendi değer yargılarına göre şekillendirmeye çalıştıkları müddetçe de bir Netflix müşterisi olmayacağım.