
Farklı kuşaklardan iki kadının sırlar ve çatışmalarla örülü yaşamlarına odaklanan dizi, adını Reşad Ekrem Koçu’nun aynı başlığı taşıyan ansiklopedisinden alıyor. Bu bağlamda, dizi yalnızca kurgu bir anlatı sunmakla kalmıyor, aynı zamanda Koçu’nun alışılmış tarih anlayışının dışına çıkan anlatılarıyla dikkat çeken çalışmasını da hatırlatıyor.
Dizide yer alan Alçakdam Yokuşu, Bezm-i Alem Valide Sultan Camii, Çarşamba Sokağı, Deniz Hastanesi, Emek Sineması, Fener ve Galata Rıhtımı gibi birçok mekan, kurguyla iç içe geçerek izleyiciye nostaljik bir İstanbul yolculuğu sunuyor.

Yarım kalmış bir tutku: İstanbul Ansiklopedisi
1905 doğumlu tarihçi ve yazar Reşad Ekrem Koçu’nun en önemli projesi olan “İstanbul Ansiklopedisi,” Osmanlı kültürü ve medeniyetine dair derinlemesine bilgileri içeren, ancak tamamlanamayan bir eserdir. Bu dev çalışmanın yayımlanan son maddesi “Gökçınar” (İstanbul’un hippi şairlerinden Mehmed Gökçınar) başlığıyla sona ermiştir.
1944 yılında başlanan bu ansiklopedi, İstanbul’un sadece fiziksel yapısını değil, söylencelerini, insanlarını ve mesleklerini de detaylarıyla kayda geçirmeyi amaçlayan en özgün girişimlerden biridir.
Koçu için İstanbul bir yaşam biçimiydi
İstanbul’da doğan Reşad Ekrem Koçu, sadece tarihçi kimliğiyle değil, aynı zamanda güçlü anlatı dili ve ayrıntılara verdiği önemle de tanınır. İstanbul onun için yalnızca bir doğum yeri değil, aynı zamanda bir aşk, bir yaşam şeklidir. Bu tutkusu, onu ömrünü adadığı devasa bir projeye sürüklemiştir: İstanbul Ansiklopedisi.

Ancak bu eser, klasik ansiklopedilerden farklıdır. Bir şehrin romanı gibi kurgulanan çalışmada gerçekler ve efsaneler iç içe geçer. Koçu, bilgi toplarken yalnızca akademik kaynaklara başvurmaz; halktan dinlediği hikâyeler, gazete kupürleri, söylentiler ve eski fotoğraflar da onun için değerli veriler arasındadır.
“İstanbul Ansiklopedisi”nin en dikkat çekici yönlerinden biri, tarihsel doğrularla edebi öğelerin harmanlanmasıdır. Koçu'nun ansiklopedisinde, vampir gibi sokaklarda dolaşıp insanlara saldıran kişilerden erkek kılığına girip kahvehaneleri basan kadınlara kadar sıra dışı hikâyeler yer alır. Bu anlatıları büyük bir ciddiyetle ele alan Koçu, çoğu zaman “olayın hukuki sonucu bilinmiyor” gibi notlarla bunları belge haline getirir. Bu da onun ansiklopediyi yalnızca bilgi kaynağı değil, yaşayan bir anlatı olarak kurguladığını gösterir.
Başlangıçta A'dan Z'ye uzanan bir külliyat olarak planlanan ansiklopedinin yalnızca “G” harfine kadar olan bölümü yayımlanabilmiş ve toplamda 11 cilt basılmıştır. Geri kalan materyaller arasında çizimler, taslak metinler ve arşiv belgeleri yer almakta, bu da yarım kalan hayalin büyüklüğünü gözler önüne sermektedir.
Yayımlanamayan bölümlerde Galata, Gedikpaşa, Gülhane Parkı ve Galata Mevlevihanesi gibi pek çok konuya dair el yazmaları bulunur. Koçu’nun arşivinde yalnızca yazılı belgeler değil; Sabiha Rüştü Bozcalı’ya yaptırdığı illüstrasyonlar, kupür kolajları ve dönemine ait görsel çalışmalar da vardır. Bu yönüyle “İstanbul Ansiklopedisi,” yalnızca yazılı değil, aynı zamanda görsel ve işitsel bir kent hafızası olarak öne çıkar.
Kim gerçek İstanbullu?
Koçu’nun en dikkat çekici fikirlerinden biri de “İstanbullu” olma tanımıdır. Ona göre bir kişinin gerçek anlamda İstanbullu sayılabilmesi için İstanbul’da evlenmiş olması gerekir. Bu yaklaşım, klasik hemşehrilik anlayışının ötesine geçerek şehre aidiyeti yaşam deneyimleri üzerinden tanımlar.
Reşad Ekrem Koçu’nun ansiklopedisi, resmi tarih anlatılarının dışında kalan bireyleri, olayları ve hikâyeleri görünür kılma çabasını taşır. Devlet belgelerinde yer almayan marjinal figürler, mahalle karakterleri, eğlence hayatının renkli isimleri onun çalışmasında önemli yer tutar.
Koçu’nun bu eşsiz arşivi, Kadir Has Üniversitesi ile Salt Online iş birliği sayesinde “Muhteşem İstanbul’un Muazzam Kütüğü” adı altında dijital ortamda erişime açılmış durumda.