
Sergide, savaş mağdurlarının tanıklıkları, sağlıkla ilgili acil yayınlar, yardım görevlilerinin sahadaki gözlemleri, radyo programları ve hatta insanî mesajlar içeren şarkılar yer alıyor. Sesin iyileştirici gücünü ve kriz anlarında nasıl bir araç haline geldiğini gözler önüne seren bu çalışma, aynı zamanda arşivlerin “kimin sesi duyulur?”, “hangi ses korunur?” gibi önemli etik sorularını da gündeme getiriyor.
Arşivlerden Sanat Alanına
Serginin küratörü Elisa Rusca, 10 Nisan’da RTS’nin Vertigo programında yaptığı açıklamada, “Cenevre’deki arşivlerimizde büyük bir ses materyali bulunuyor. Bu sergiyle bu sesleri görünür ve duyulur kılmak istiyoruz” dedi.
Ziyaretçiler, yalnızca tarihi ses kayıtlarını dinlemekle kalmıyor; aynı zamanda 10 çağdaş sanatçının bu arşivlerden esinlenerek ürettiği eserlerle de buluşuyor. Girişte yer alan devasa heykel, bu konseptin fiziksel temsili olarak dikkat çekiyor: Üst üste yerleştirilmiş siyah vinil plaklardan oluşan bu yapı, sesin dokusunu adeta somutlaştırıyor. Plakların bir kısmı, Kızılhaç damgalı eski şarkılardan oluşuyor. Bu kayıtlar, geçmişte bulaşıcı hastalıklar ya da doğal afet riski altındaki ülkelerde sağlık ve güvenlik bilgilerini halka ulaştırmak amacıyla kullanılmış.
Sesin Duygularla Buluştuğu Alan
Sergi, yalnızca bilgi vermeyi değil, aynı zamanda seslerin ve sessizliklerin insanda yarattığı duygusal yankıyı da sorguluyor. Hangi ses bizi teselli eder? Hangi ses bizi harekete geçirir? İnsanî yardımın sessel boyutuna dair derin bir farkındalık yaratan “Tuning In”, ziyaretçileri hem tarihi hem sanatsal hem de insani bir yolculuğa çıkarıyor.
Cenevre’deyseniz, bu benzersiz deneyimi kaçırmayın.