
Müze yönetimi bunu bir sergi değil, “açık laboratuvar” olarak tanımlıyor.
Müzenin parlak aydınlatılmış salonunda Kafkasya’dan alınmış kürklü ayakkabılar, Tayland’dan bir koruyucu ev modeli ve Çin’den getirilen bir tapınak heykeli sergileniyor. Kuratör Isabella Bozsa, Çinli çok kollu bir bakır tanrı heykelini işaret ederek şunları söylüyor:
“Bu heykel, 19. yüzyılda İngiliz ve Fransız askerler tarafından Pekin’deki Yazlık Saray’dan çalındı ve daha sonra bir Baselli ipek tüccarı tarafından satın alındı. Bugün bu obje, şehrin koloniyal geçmişinin somut bir örneği.”
Kolonyal Ağların Merkezi Basel
19. yüzyılda koloniyal ticaret ağlarının önemli merkezlerinden biri haline gelen Basel, resmi bir sömürge gücü olmasa da Avrupa’nın sömürgeci sisteminden kazanç sağladı. Özellikle Christoph Burckhardt & Cie. adlı Basel merkezli ticaret şirketi, Afrika’da köle ticaretinin bir parçası olan “Indiennes” kumaşları üzerinden büyük servetler elde etti. Kazançların Basel’e dönmesi, kentin ekonomik yükselişine katkıda bulundu.
Dekolonizasyon Adımları
Müze bugüne kadar iki önemli restitüsyon gerçekleştirdi. Bunlardan biri, Avustralya’daki Gamilaraay topluluğuna ait kutsal Thulu ağacının iadesi oldu. Müze Direktörü Anna Schmid, “Neredeyse her obje koloniyal bir geçmişin izlerini taşıyor. Amacımız, bu hikâyeleri şeffaf şekilde anlatmak ve tartışmaya açmak” dedi.
Ziyaretçiler, araştırmacılara doğrudan soru sorabiliyor ve belgeleri inceleyebiliyor. Bu yöntemle müze, kolonyal dönemde toplanmış eserlerin “çözümlenmesi zor” geçmişini gün yüzüne çıkarmayı hedefliyor.
Toplumsal Diyalog ve Yeni Perspektifler
Müze yetkililerine göre asıl amaç, “alındı, verildi, satıldı” gibi belirsiz envanter kayıtlarının ötesine geçerek, eserlerin gerçek bağlamını ortaya koymak. Bu yaklaşım, yalnızca tarihi aydınlatmakla kalmıyor; aynı zamanda toplumsal hafızada yeni perspektiflerin gelişmesine de katkı sunuyor.