
“Tamamen yok sayamayız”
Bern Kanton Polisi Komutanı Christian Brenzikofer, SRF’e yaptığı açıklamada Lozan’daki olayı duyduğunda ilk aklına gelen şeyin “Neyse ki bizde olmadı” olduğunu söyledi. Ancak ekledi:
“Böyle bir şeyin bizde hiç olmayacağını kesin olarak söyleyemem.”
Brenzikofer’e göre polis teşkilatında önyargıları konuşmak ve özellikle farklı kültürel geçmişe sahip insanlarla iletişimde bu konuyu eğitimlerde ele almak büyük önem taşıyor.
Tehlike: Önyargıların güçlenmesi
Komutan, polislerin sık sık aynı gruplarla olumsuz karşılaşmalar yaşaması halinde bu deneyimlerin zamanla önyargılara dönüşebileceği uyarısında bulundu:
“Eğer bu durum yaşanıyorsa, mutlaka dile getirilmeli. Kimsenin bunu dile getirdiği için teşkilat içinde dışlanmaması gerekir.”
Brenzikofer, bunun polis teşkilatında “sadakat” ile “suskunluk kültürü” arasında hassas bir denge olduğunu kabul ediyor.
Polis okulundan çağrı: Daha fazla çeşitlilik
Lozan’daki olaylar, Luzern’in Hitzkirch kentindeki polis okulunu da meşgul ediyor. Burada her yıl 11 kantondan yaklaşık 300 aday polis eğitime başlıyor. Okulun direktörü Alex Birrer, asıl şekillendirici deneyimin sahadaki pratikte kazanıldığını vurguluyor.
Birrer’e göre polis teşkilatında çeşitliliğin artması şart:
- Ancak birçok kantonda hâlâ İsviçre vatandaşlığı polis olmak için zorunlu.
- Ayrıca adayların yüksek seviyede Almanca bilmesi gerekiyor.
Bu şartlar göçmen kökenli kişilerin polis olmasını ciddi biçimde kısıtlıyor.
Uzmandan eleştiri: “Özel görüş diye bir şey olamaz”
Binlerce polisle atölye çalışması yapmış olan Mark Moser, Lozan’daki olayların münferit olmadığını belirtiyor:
“Polis içinde yabancı düşmanı gruplar, söylemler ve davranışlar var. Bunlar her zaman yaptırım görmüyor. Bazen yöneticiler, ‘Bu sadece özel bir görüş’ diyerek geçiştiriyor.”
Moser, polislerin böyle bir ayrıcalığa sahip olamayacağını hatırlatıyor:
“Polisin özel bir temel görüş hakkı yoktur. Siz, nüfusun yüzde 40’ı göçmen kökenli olan bir ülkenin de hizmetindesiniz.”
Moser, ırkçı tutumlara sıfır tolerans politikası, aynı zamanda bir hata kültürü çağrısı yapıyor. Yani hataların ve hayal kırıklıklarının konuşulabildiği, ancak her seferinde disiplin soruşturmasına dönüşmeyen bir sistem. Bunun için bağımsız bir şikâyet mekanizmasının kurulmasını da öneriyor.