
Ancak bu durum, altyapı, konut ve çevre üzerindeki baskıyı artırarak, ülkede nüfus artışına bir sınır konulup konulmaması gerektiği tartışmalarını gündeme getiriyor.
Son 24 yılda İsviçre’ye 1,8 milyon yeni kişi yerleşti ve bunların %89’unu Avrupa’dan iş bulmak için gelen yabancılar oluşturdu. Bu durum, büyük şehirlerde yoğunlaşan nüfus baskısını artırıyor. Örneğin, Lozan’a bağlı Mont-sur-Lausanne’de nüfus son 25 yılda ikiye katlandı. Bölgedeki bir inşaat projesi, yerel halkın ve çevrecilerin tepkisini çekerek durduruldu. Yeşiller Partisi’nden Brigitte Besson, "Bu artık sınırı aşan bir genişleme" diyerek endişelerini dile getirdi.
Büyük Şehirlerde Artan Yoğunluk
Cenevre gibi büyük şehirlerde ise nüfus yoğunluğu kritik seviyelere ulaştı. Şehirdeki yoğunluk, Tokyo’nun merkeziyle kıyaslanacak düzeye gelirken, yeni konut projeleri çevrecilerin tepkisini çekiyor. Cenevre’deki Pont-Rouge mahallesi, aşırı betonlaşmanın sembolü haline gelirken, çevreciler, şehrin tamamen betona dönüştüğünü belirterek, halk artık bu yaşam şeklini istemediğine dair endişelerini dile getiriyor.
Göç ve Ekonomik Denge
Nüfus artışı konusundaki tartışmaların merkezinde göç politikaları yer alıyor. İsviçre Halk Partisi (UDC), nüfusu 10 milyonla sınırlandırmayı öngören bir girişim başlatırken, iş dünyası göçmen iş gücüne olan ihtiyacı vurguluyor. PLR milletvekili Simon Michel, "İsviçre’ye gelen Avrupalıların %73’ü buraya zaten bir iş kontratıyla geliyor ve ekonomimiz için vazgeçilmezler" diyerek göçün ülkeye olan katkısını savunuyor.
Nüfus artışının ekonomiye sağladığı faydalar ile getirdiği altyapı ve çevresel sorunlar arasındaki denge, İsviçre’nin gelecekteki en büyük politik ve toplumsal tartışmalarından biri olmaya devam edecek.