21 Haziran 1999'da, dönemin Dışişleri Bakanı Joseph Deiss, Lüksemburg'da AB ile ilk ikili anlaşma paketini imzaladı. O dönem için bu anlaşmalar, 1992'de Avrupa Ekonomik Topluluğu'na (AET) katılmayı reddeden İsviçre için bir çıkış yolu olarak görülüyordu. İsviçre ekonomisi, AET'ye katılım reddedildikten sonra bir kriz dönemi yaşamış ve AB ile serbest ticaret ve işbirliği ihtiyacı doğmuştu.
İkili anlaşmalar sayesinde İsviçre, AB pazarına serbest erişim sağladı ve ekonomisini büyük ölçüde geliştirdi. Gayri safi yurt içi hasıla (GSYİH) önemli ölçüde arttı. Ancak bu anlaşmalar, İsviçre'ye yoğun bir göç dalgası da getirdi. Zamanla, göç konusu tartışmalı bir hale geldi ve 2014'te SVP'nin Kitle Göçü Girişimi kıl payı kabul edildi. Bu durum, göçün etkilerini tartışmaya devam ettirdi: artan trafik, yükselen emlak fiyatları ve konut sıkıntısı gibi sorunlar.
SVP Grup Başkanı Thomas Aeschi, ikili anlaşmaların bir başarı hikayesi olmadığını savunuyor. İsviçre'nin bu anlaşmalar olmadan da aynı derecede başarılı olacağını ve 25 yıl içinde 1,5 milyon kişilik göçün olumsuz etkilerini yaşamayacağını belirtiyor.
Öte yandan, Economiesuisse gibi ekonomik örgütler, ikili anlaşmaların İsviçre'ye büyüme ve refah getirdiğini vurguluyor. Economiesuisse Direktörü Monika Rühl, göçün önemine dikkat çekerek, "Göç birçok insanı etkiliyor, ancak ekonomik büyüme için gerekli" diyor.
AB ile yeni bir anlaşma üzerinde müzakereler devam ediyor. Ancak bu süreç, İsviçre ile AB arasındaki pozisyonların farklılığı nedeniyle aksıyor. AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Maroš Šefčovič'in bu hafta Bern'e planladığı ziyaretin iptal edilmesi, taraflar arasındaki farklılıkların henüz giderilemediğini gösteriyor.
İsviçre Federal Konseyi de yeni anlaşma için sadece halkın çoğunluğunun değil, aynı zamanda kantonların da desteğinin gerektiği konusunda hemfikir değil. Bu, anlaşmanın kabul edilmesi için potansiyel bir engel olabilir.
İsviçre ve AB arasındaki ilişkilerin geleceği, yeni anlaşmaların müzakere sürecine ve bu süreçte karşılaşılacak engellere bağlı. Tarafların, ekonomik işbirliği ve sosyal dengeyi göz önünde bulundurarak uzlaşmaya varması gerekecek. Bu noktada, her iki tarafın da çıkarlarını dengeleyecek bir çözüm üzerinde anlaşması önem arz ediyor.
İsviçre'nin, AB ile olan ikili anlaşmalarının 25 yıllık süreci, hem başarılar hem de zorluklarla dolu bir dönem olarak tarihe geçti. Bu süre zarfında, ekonomik kalkınma sağlanırken, göç ve diğer sosyal sorunlar da gündeme geldi. Gelecekteki müzakereler ve olası yeni anlaşmalar, İsviçre'nin AB ile ilişkilerini ve iç politikadaki dengeleri yeniden şekillendirecek.
İsviçre'nin AB ile imzaladığı ikili anlaşmalar, ülkenin ekonomik büyümesine büyük katkı sağladı. Ancak, göç ve diğer olumsuz etkiler, bu anlaşmaların tartışılmasına neden oluyor. Gelecekteki anlaşmalar için yapılacak müzakereler, İsviçre'nin AB ile olan ilişkilerini ve iç politikadaki dengeyi belirleyecek. Bu süreçte, ekonomik çıkarların yanı sıra sosyal dengeyi gözeten çözümler bulunması kritik önem taşıyor.