Yaşamın evrimsel tarihi, günümüzden yaklaşık 4,5 milyar yıl önceki bir tarihten günümüze kadar uzanıyor. Fosil kayıtlarına göre ise, anatomik olarak çağdaş insan tanımına uyan en eski fosiller (Homo Sapiens) 200 bin yıl öncesine aittir ve Afrika’da bulunmuştur. Doğa olayları ve doğal afetler ilk insanların en büyük korkusuydu belki de. Çünkü insan bilmediği şeyden korkar, öyle değil mi? Şimdilerde ise modern insanın dertleri bambaşka. İşsizlik, özgüven eksikliği, mutlu olamamak, zamansızlık, bir de bunların yanı sıra gün geçmiyor ki hayat bize meydan okumasın… İşte tamda o zaman kendinize Eylem Demir Şentürk’ün gözünden bakın derim.
İlham veren konuşmalar: “Eylem Demir Şentürk’ün başarı hikayesi”

Eylem; yüzünden hiç eksik olmayan o kocaman gülümsemesiyle ilk tanıştığınız andan itibaren hayatınızın bir parçası olmasını isteyeceğiniz bir Wonder Woman. Çocukluğundan beri yaratıcı fikirleri ve girişken kişiliğiyle kendi ayakları üzerinde durmuş, ekmeğini taştan çıkarmış, başarı merdivenlerini dört ayak üzerinde tırmanmış. Kapılar teker teker önünde açılmış mı? Hayır, ama Eylem zili çalmakta ısrarcı olmuş. 5 yaşından beri içinde taşıdığı hayalini, çalıştığı önde gelen ilaç firmasından istifa ederek, şimdi 43 yaşında gerçekleştiriyor. Women on Stage (Kadınlar Sahnede) adında kendi kurduğu şirkette çoğunluğu kadınlardan oluşan danışanlarına kariyer desteği sunuyor.Eylem’in doğduğu Mezopotamya topraklarından İsviçre’ye uzanan hikâyesini gelin birlikte dinleyelim.
-Sevgili Eylem, İsviçre’ye nasıl koşullarda geldin? Adaptasyon sürecin nasıldı?
İsviçre’ye 1990 yılında ailemle birlikte mülteci olarak geldik. 1998 yılında itirazlar sonucu oturum izni almaya hak kazandık. Kampta annem ve babamla paylaştığım bir odada çok zor koşullar altında geçti çocukluk ve ergenlik yıllarım. Türkiye’deki yaşam koşullarımızdan farklı, bambaşka bir dünyadaydık. Mesela Türkiye’de maddi durumumuz nasıl olursa olsun annem bana her zaman yeni kıyafetler alırdı, buradaysa 20 yaşıma kadar hep başkalarının bize destek olarak verdiği ikinci el kıyafetleri giydim.
–Burada eğitimine devam edebildin mi?
Okuyup avukat olmak en büyük tutkumdu, İsviçre’de ki eğitim hayatım tabi olduğum sınavlardan sonra Sekundarschule’nin birinci sınıfında başladı. Okulun 3. yılında Gymnasium‘a geçiş yapmak istedim, tüm notlarımın çok iyi olmasına rağmen okul müdürünün tavsiye mektubu gerekiyordu. Müdürün kapısını çalıp referans mektubu istediğimde: “Gymnasium’a gidip ne yapacaksın? Profesör mü olacaksın? Sen Gymnasiumdaki ilk yabancı öğrenci olacaksın, buna izin vermem.“ diyerek Gymnasium yolumu kapattı. Daha sonra 17 yaşımda Maturayı tamamlayıp üniversiteye başvurdum ama yine mülteci olduğum ve İsviçre’de oturum iznim olmadığı için başvurumu reddettiler. Bu dönemde diğer öğretmenimin aksine, Maturayı tamamladığım okulumdaki dekanım bana sponsor olup, üniversiteyi tamamlayana kadar her türlü maddi desteği sunacağını anlatan bir mektup yazdı üniversiteye. Lakin kabul edilmedi. Bu yasak mülteciler için hala devam ediyor.
-Sonra?
Tabi ki vazgeçmedim. İsviçre’ye geldiğimizden beri hafta sonları ve tatillerde çalışıp aileme destek oluyordum. Liseden sonra eğitim hayatına devam edemiyorsunuz ama devlet size staj yapma şansı veriyor. Üniversiteye gidemiyorsam bile meslek sahibi olmalıyım diye düşünüp bankada staj yapmaya karar verdim. Reddedilen birçok başvurunun ardından bir gün Basel’de ki bir bankadan arayıp görüşmeye davet ettiler. Hiç unutmuyorum bankanın insan kaynakları müdürü yaşlı, kır saçlı bir beyefendiydi ve hikâyemi sordu, anlattım. Bankacılık yapmak benim hayalim miydi? Bilmiyordum. Asıl istediğim hukuk okumaktı ama şu an mümkün değildi. Tek şansım staj yapmaktı ve eğer bana bu şansı verirlerse, bankalarının çok iyi bir çalışanı olurdum. Çok iyi şeyler başaracağıma emindim.
18 aylık staj bitiminde diplomamı aldıktan sonra toplamda 3 sene o bankada çalıştım ama içimdeki ses bana diyordu ki bu iş sana göre değil, sen başka bir şey yapmalısın, insanların hayatına dokunduğun, hayatı güzelleştirdiğin bir iş. O dönemde görüştüğüm bir insan kaynakları müdürü; “Bir ilaç şirketi ruhsat bölümünde asistan arıyor, sen ilgilenir misin?” diye sordu. Kanser ilaçları üretiyorlardı. Birebir olmasa da insanların iyileşmesine yardımcı olacağımı düşündüğüm için pozisyona başvurdum ve kabul edildim.
YİRMİ YILLIK PROFESYONEL İŞ HAYATI
–Yirmi yıllık profesyonel iş hayatında nasıl tecrübeler edindin?
Yirmi yıllık iş hayatımda; ilaç sektörünün önde gelen birçok prestijli şirketinde üst düzey yöneticilik yapıp 38 farklı uyruktan insanla çalıştım. Bugünkü geldiğim noktaya beni şimdiye kadar biriktirdiğim tatlı-tatsız, iyi-kötü tecrübeler getirdi. Önce olumlulardan bahsetmek gerekirse, ben insan ilişkilerinde yapıcı, güven verici, güçlü ve iyi bağlar kurabilen biriyim. Verilen hiçbir sorumluluktan ve işten kaçmam aksine bir işi bitirdikten sonra acaba daha ne yapabilirim diye bakarım. Bilmediğim bir konu varsa, acaba bunu nasıl öğrenirim, bana kim yardımcı olabilir diye düşünür yardım istemekten çekinmem. Kendimce başarılı bulduğum insanları gözlemlerim; bu insanlar nasıl oturur-kalkar, nasıl konuşur, kimlerle görüşürler. İnsanlar şanslı olduğumu söylerler ama bence benim şansım az önce saydığım özelliklerim. Ben banka dışında hiçbir işe kendim bulup, başvurup girmedim, girdiğim tüm işyerlerine tavsiye edilerek yönlendirildim. İçinde Novartis’in de olduğu sektörde öncü ilaç firmalarında yönetici pozisyonlarında çalıştım. Her zaman söylerim, herkes kendi emeğinin çırağı.
-Peki, bu hikâyenin diğer tarafında neler var?
Hayat her zaman tozpembe mi? Hayır. İşyerindeki iki erkek patron tarafından psikolojik şiddete de (mobbing) maruz kaldım, sorumluluklar verildiği halde imza yetkisi ve maaş artışı almadığım pozisyonlar da oldu. Mesela çalıştığım bir işyerinde erkek patronum benim toplantılara gelirken topuklu ayakkabı giymemi yasaklamıştı. Bunun beni incittiğini neden böyle bir karar aldığını sorduğumda ise; “Ayakkabının sesinden herkes senin geldiğini anlayıp, seni karşılamak için kalkıp kapıya geliyor” demişti. Güçlü bir karakterimin olması ve insanlarla güçlü bağlar kurabiliyor olmam sanıyorum erkek patronlarımın gözünü korkuttu ve otoritelerinin sarsıldığını düşündüler.
Hiç birine kızgın değilim. Onların önüme engel koyması benim sadece farklı bir yoldan istediğim hedefe ulaşmamı sağladı. İki farklı işyerindeki patronumun bana uyguladığı psikolojik şiddet bana kendimi sorgulattı. Kendimde hata aradım. Neden? Bende ne sorun var? diye defalarca kendime sordum ve en sonunda Psikoloji Eğitimi almaya karar verdim, İngiltere Liverpool Üniversitesinde yüksek lisansımı Psikoloji alanında tamamladım.
-Eylem seni annelik ve iş dışında hayata bağlayan/yaşatan şey nedir?
Beni hayata bağlayan şey saf sevgidir. Sevgiyi de anneyle bağdaştırırım. Kendini iyi tanıyan, kendileriyle barışık ve sevgi dolu olan insanların anneleriyle çok güçlü sevgi bağı olduğunu görüyorum. Hangi zorlukla karşılaşırsa karşılaşsınlar bir çözüm yolu bulabiliyorlar. Diğer tarafta anne kucağında sevgi görmemiş insanlar sevgiye ve ilgiye daha aç ama aynı zamanda sevgi ihtiyaçlarını dile getiremedikleri için saldırarak, yıkarak ve yıpratarak ben de buradayım demeye çalışıyorlar. Biz Maraşlıyız. Çocukluğumda Maraş’ta yaşadığımız bir dönem çaya ambargo konulmuş. Annem bize hiç yansıtmamıştı. Bizimle oyunlar oynar, kahvaltıda çayın yokluğunu hissetmeyelim diye “Hadi bakalım bugün şekerli su içelim, bakalım nasıl bir hismiş” derdi. Ben tabii bunu şimdi baktığımda görüyorum. Çocuklarını korumuş, kollamış, kanatları altına almış bir kadın tarafından büyütülünce başka bir şey bilmiyorsunuz ki zaten, sizin de diliniz sadece sevgi oluyor. Kötülük, kıskançlık, hasetlik nedir bilmiyorsunuz. Acı gören bir insanın dili de acı oluyor.
–Bir hayvan olsan hangisi olurdun?
Ben çocuklarımın gözünde bir koyunum. Sıcacık, yumuşacık, sarıldıkları zaman huzur buldukları bir koyun. Kendi gözümde ise; bir inek gibi verimli, bereketli, herkese yetebilecek kadar sütü olan ve bir Anka kuşu gibi kendi küllerinden yeni ve yeniden doğabilen bir kadınım.
WOMEN ON STAGE
-Women on stage ile neyi hedefliyorsun?
Mart 2020’de yirmi yıllık kurumsal iş hayatımı bırakıp Nisan ayından beri yaptığım iş kadınlara kariyer desteği vermek. Kendi yaşantımdan yola çıkarak, öteki olmanın ve kadın olmanın zorluklarını biliyorum. Kadınların yaşadıkları psikolojik şiddet, aşağılanma, eşitsizliklerden arındırıp, kendi içindeki yeteneği keşfedip, kendi ışıklarında aydınlanmalarını sağlayarak kariyerlerinde ki bir sonraki aşamaya geçmelerini sağlıyorum. Hayat bir yolculuk, bu yolculukta zaman zaman karamsarlığa düşüp, çıkmaza girebiliyoruz. İşte tam o zaman dönüşüm başlıyor. Ben de bu noktada onlara doğru adımlar attırıp, hak ettikleri yere ulaşmalarını sağlıyorum. Onların neye layık olduğunu onlara hatırlatıp, gerekli profesyonel desteği veriyorum. Böylece istedikleri pozisyona yerleşmekle kalmayıp, ortalama yıllık kazançlarının %50 – %60’ı kadar yüksek bir maaşla başlıyorlar. En önemlisi geçmişte ne kadar zorlukla karşılaşmış olurlarsa olsunlar, hayata daha güçlü bir şekilde devam ediyorlar.
Biz bir el yardımı ile doğduğumuz bu hayata gözlerimizi yumduğumuzda, bir el ile yıkanıp, el yardımıyla toprakla buluşuyoruz. Doğumdan ölüme olan bu yolculukta birçok kez bize el verecek, destek olacak birinden yoksun bırakılıyoruz. Oysaki bu yolculukta el vererek, el alarak, el ele can cana yürümek daha güzel olmaz mı? Bizce olur, pekte güzel olur. Eylem’in o güzel bakış açısına tanık olmak istiyorsanız instagram hesabı womenonstage’i takip edebilirsiniz.
İlham olması dileğiyle.
Benzer Haberler
En Çok Okunanlar
