Kafa bi dünya ekibi olarak gezimizin daha ilk haftalarında ziyaret ettiğimiz Baltık ülkeleri ve Finlandiya, bu maceranın sanki hazırlık kısmı gibiydi. 24 ay sürmesini planladığımız yolculuğumuzda turistlikten gezginliğe, Transsibirya ile terfi edecektik. Moskova'dan bindiğimiz tren 88 saat sonunda Irkutsk'a vardığında, kültürel ve coğrafik değişim artık çok belirgindi.
18 günlük Rusya ve Transsibirya maceramızın son durağı Moğolistan oldu. Ulan-Ude'den bindiğimiz tren 15 saat sonunda Moğolistan'ın başkenti Ulanbator'a sabah saatlerinde vardı.
Trenden iner inmez etrafımızı Moğolistan ve Gobi turu satmaya çalışan acente görevlileriyle doldu. Tecrübeyle öğrendik ki, bir acenteye giderek pazarlık edip tur ayarlamak maliyet açısından en uygun yöntem. Yani ne önceden online olarak ne de ayak üstü tur ayarlamaya kalkmayın. İlk gün otelimize yerleşir yerleşmez, Ulanbator gezimize başladık. Öncelikle sizlere Ulanbator hakkında biraz bilgi verelim:
Ulanbator
Moğolistan’ın başkenti olan Ulanbator'un nüfusu 1.4 milyon civarında ve Moğolistan'ın nüfusunun 45%'i burada yaşıyor. Şehir Tuul Nehri vadisi üzerinde kurulu. Ulan Bator'un kelime anlamı 'Kızıl Kahraman'. Şehre bu isim 1924 yılında Moğolistan bağımsızlığını kazandığı zaman verilmiş. Moğolistan çok daha farklı bir ülke. Mesela, başkentten 5 km uzaklaşınca tüm hayat değişiyor. Ülkenin geri kalanında göçebe kültür tamamen devam ediyor.
Ulanbator gezimizin ilk gününde gördüklerimiz ise şunlar oldu: Şehrin göbeğinde, eski adıyla Sükhbaatar Meydanı'na, yeni adıyla Cengiz Han Meydanı’na gittik. Meydan şehrin merkezi olarak kabul ediliyor ve üzerinde iki ana heykel var. Damdin Sükhbaatar heykeli ve tüm ihtişamıyla Cengiz Han heykeli. 13.yy'da tüm Moğol topluluklarını birleştirip Büyük Moğol İmparatorluğu'nu kuran Cengiz Han, sanki oturduğu yerden torunlarını gururla izliyor. Şehirdeki ikinci durağımız ise Choijing Lama Budist Tapınağı oldu. Tapınak, etrafındaki yüksek binalar ve iş merkezlerinin ortasında kalmış. Sonraki durağımız ise şehrin güneyindeki Bogh Kağan Sarayı oldu. 19.yy'ın sonlarında Çin stili ile inşa edilen saray, şu an müze olarak kullanılıyor. Zaisan Anıtı’da görülebilecek yerlerden biri. Anıt, Sovyetler ve Moğolistan dostluğunu simgelemesi için inşa edilmiş.
Gobi’ye hazırlık
Eğer iki kişilik bir tur istiyorsanız kişi başı günlük 90$ ödemeniz gerekiyor. Gruptaki kişi sayısı arttıkça fiyat düşüyor. 3 kişi 75 $, 4 kisi 60$. Kişi sayısı 8'e kadar gidiyor ve 8 kişi olunca ücret 40$'a kadar iniyor. Turlarda eski Sovyet minivanları kullanılıyor. Moğolistan'daki turlarda tur paketine genellikle şunlar dahil: araç, benzin, şoför, İngilizce konuşan rehber, 3 öğün yemek, hostel/çadır/yurt konaklaması, ören yerleri giriş ücretleri ve günlük 1.5 lt. Su. Kendi aracınızı kiralayarak da tura çıkabilirsiniz ama çöl koşulları o kadar zorlayıcı ki, bunu asla tavsiye etmiyoruz. Gobi Turumuz sırasında 4 kere lastiğimiz patladı. 1 kere araç su kaynattı, bir kez motor bozuldu. Sanırım ne demek istediğimi anlamışsınızdır.
Gobi Turu
Sabah 9'da otelde kahvaltı edip vanımıza atladık. Ekip, şoförümüz Baynaa, rehberimiz Barsbold, Cornelia ve Claudia kardeşler, Kasia ve ben. İlk gün Ulanbator'dan ayrılmadan önce bir pazar yerine gidip alışveriş yaptık. Bolca su, ne olur ne olmaz diye de yiyecek ve erzak depoladık. Şehirden ayrıldığımız an tüm çevre değişti. Moğolistan için atların diyarı diyorlardı. Biz de yolda ve ziyaret ettiğimiz yerlerde at sürüleri görmeyi bekliyorduk ve yolun daha ilk 10 dakikası içinde ilk at sürüsü ile karşılaştığımızda heyecanlandık. Bu sadece başlangıçmış. 8 gün boyunca at, deve, koyun ve keçi sürüleri her yerdeydi. Yolculuğa başladıktan bir kaç saat sonra ilk mola yerimize ulaştık. Mola yeri dediğime bakmayın, karnınız mı acıktı! Çekiyorsunuz kenara, yemeğinizi pişirip yiyorsunuz. Çölün ortası, manzara her yerde muhteşem, sonsuz düzlük. 8 gün boyunca yemekleri rehberimiz Barsbold hazırladı ve yemekte genelde aynı şey vardı, koyun eti. Sabah kahvaltısı ekmek, kurabiye, reçel, sütlü çay ve kahveden oluşuyordu. Öğle yemeyi ve akşam yemeği arasında ise fark yok. Hijyen konusunda çok bir beklentiniz olmasın. Su sıkıntısı olduğu için bulaşıklar sadece ıslak mendille siliniyor. Tuvalet konusunda ise ufkunuzun açılacağına eminim. 8 gün boyunca iki kere duş alabildik. Geceyi geçirmek için genelde yurt kamplarına gidiliyor. Göçebe aileler kendi yurt çadırlarının yanına 5-6 tane daha yurt koyuyorlar ve ziyaretçilere gecelik kiralıyorlar. Bazı merkezi yurt kampları da mevcut tabii. Biz 3 gece göçebe aile yurdunda, 3 gece yurt kampında, birindeyse kendi kurduğumuz çadırda kaldık. Elektrik genelde yok. Yine de çölün ortasında geçirdiğimiz eşsiz bir deneyim oldu diyebilirim.

Moğolistan'da at nüfusunun insan nüfusundan fazla olduğunu biliyor musunuz?
Nüfus oranının dünyada en az olduğu Moğol düzlüklerinde hiçliğin ortasında bir yurt görüyorsunuz. Çevresindeki sınırsız topraklarda tarım namına hiç bir şey yok, sadece hayvancılık. Hayvanlarsa etrafta özgürce yaşıyorlar. Moğolistan'da at nüfusunun insan nüfusundan fazla olduğunu biliyor musunuz? Moğol atları boyutları itibariyle Avrupa ve Arap atlarından ufaklar ancak, zor hava şartlarına dayanıklı olmalarıyla meşhurlar. Moğolistan düzlüklerinde kışlar -40 santigrat, yazlar ise +40 santigrat dereceye varıyor. At haricinde çift hörgüçlü deve, keçi, inek, Tibet öküzü ve koyun başlıca hayvancılık kaynakları. Düzlüklerin ortasındaki ufak, köyden bozma kasabalarda benzin istasyonları ve marketler var. Her markette de aynı ürünler mevcut. Fiyatlarsa market sahibinin keyfine göre değişiyor. Kasabalarda bina yerine yine yurtlar mevcut. Mesela bazı aileler, kasabada arazilerini çitle çevirmiş, araziye bina yerine yine yurt koymuş. Bu tip yerler ailelerin kışı geçirdikleri yerler. Yazlık yurtlarsa yine uçsuz bucaksız düzlüklerde, insandan uzak yerlerde. Bir yurdun taşınması için sökülmesi 2 saat içinde hallediliyor.

Coğrafya ise inanılmaz. O uçsuz bucaksız düzlük, kuraklık ve yavanlığın ortasında birden doğal bir güzelliğe rastlıyorsunuz. Nereden, nasıl karşınıza çıktığını dahi anlamıyorsunuz. Tur sırasında her gün bir kaç yeri ziyaret ettik ve hepsi için apayrı bir süpriz oldu diyebilirim. Sizlere 8 günlük turda ziyaret ettiğimiz yerlerden bahsetmek istiyorum.
Baga Gazriin Chuluu
Ulanbator'un güneyindeki kayalık bölge. 15 km uzunluğunda 10 km genişliğindeki bu ilginç granit kayalık oluşumunun etrafı uçsuz bucaksız düzlükle kaplı. Dundgovi bölge sınırlarında ve denizden yüksekliği 1768 metre. Bölgede geçmişte ünlü bir dini ve bilim merkezi olan Choir manastırını ziyaret edebilirsiniz.
Mandal Govi
Dundgovi idari bölgesinin başkenti. Ulanbator'un 300km güneyinde, Gobi Çölü'nün sınırlarında yer alıyor. 10000 nüfuslu kasabada insanlar ve hayat haricinde görülecek tek yer şehri yüksekten gören park. Şehirde su sadece bir kuyudan çıkarılıyor. Su almak için insanlar ellerindeki manyetik kartlarla sıraya giriyorlar. Her kartın bir su alım limiti var.
Tsagaan Suvarga (Beyaz Stupa)
Dundgovi bölgesinin güney sınırında bulunan yer şekilleri, bu bölgede ziyaret etmeye değer yerlerin başında geliyor. Rüzgarlar tarafından aşınan kayalık alan Türkiye'deki Kapadokya'yı andırıyor. Ancak o kadar düzlüğün ortasında 60 metre uzunluğunda, 400 metre genişliğindeki bu yer şekilleri 85 km. uzaktan dahi gözlemlenebiliyor.
Yol Valley
Bu 8 günlük turda en çok beğendiğim ikinci yer. O çöl düzlüğünün ortasında önce bir tepe görüyorsunuz. Sonra tepeler sağda ve solda olmak üzere ikiye çıkıyor. Daha sonra bu tepeler dağa dönüşüyor. Ulusal parka girdiğinizde ise artık vadide yol alıyorsunuz. Aracı park edip yürümeye başladığınızda, vadi daraldıkça daralıyor, manzara ise muhteşem. Bu ulusal park alanında yabani keçi ve akbaba görmeniz olası. Etrafta ağaç yok ama o yalçın kayalıkların yeşil otlar ile harmanlanmış görüntüsü harikulade. Günbatımını ise ulusal parkın girişinden izlemelisiniz. Karşıdaki dağların üzerine batan güneş dağları adeta kırmızıya boyuyor.
Khongoryn Els (Kumullar)
Diğer adıyla Duut Mankhan yani 'Şakıyan Kumullar', Gobi Gurvansaikhan Ulusal Parkı sınırları içinde yer alıyor. Dalangadzad şehrinden 130 km. uzaklıkta bulunan kum tepeleri 100 km'lik uzunluğu, 6-12 km'lik genişliği ile yaklaşık 965 km2'lik alanı kaplamakta. Mısır'daki kum tepelerine benzeyen bu oluşumların dalgalı şekilleri oldukça ilginç. Üzerinde yalınayak yürümek ve tepelerden birine tırmanıp güneşin batışını izlemek muhteşem. Yerel isminin 'Şakıyan Kumullar' olması ise güçlü rüzgârda bu kıvrımların çıkardığı seslerden dolayı. Benim listemde, ziyaret ettiğim yerler içindeki favorim burası.
Alevli Uçurumlar (The Flaming Cliffs)
Diğer adıyla Bayanzag olarak bilinen bu yer şekilleri Gobi Çölü'ndeki Ömnögovi idari bölgesinde yer alıyor. Bu yer oluşumlarının şekilleri adeta başka bir gezegene aitmiş gibi. Kıpkırmızı kil toprağından oluşan, yağmur ve rüzgâr sonucu ilginç bir şekle bürünen bu oluşumların şekillerinden daha ilginç bir özellikleri var. İçlerinde milyonlarca yıllık dinozor fosilleri barındırıyorlar. Bölgenin bu kadar meşhur olmasının sebebi ise dünyada bulunan ilk dinozor yumurtalarının burada bulunmuş olması. 1920'lere kadar dinozorların yumurtladıkları ya da doğurdukları ile ilgili bir kanıt yokmuş ve 1920'lerde burada ilk kez dinozor yumurtası bulunduktan sonra, artık dinozorların yumurtlayarak çoğaldıkları ispatlanmış. Bölgede birçok kazı yapılmakta. Biz herhangi bir kemik bulamadık ama ziyaretçilerin dinozor kemiğine rastlamaları da oldukça olasıymış.
Ongii Manastiri
Saikhan Ovoo Dağı’nın eteklerinde bulunan ve Dundgovi idari bölgesi sınırlarında yer alan bu manastır 1939 yılına kadar aktif imiş. 1939 yılında komünist rejim tarafından yıkılıp, yerle bir edilen bu manastır en hareketli olduğu dönemde 1000 keşişe ev sahipliği yapmaktaymış. Manastırda idari binaların yanında 11 adet de tapınak mevcutken şu an sadece bu binaların harabeleri var. 1990 yılında komünist rejim yıkıldıktan sonra 3 keşiş buraya geri dönerek Budist öğretiyi tekrar başlatmışlar. Şu an bir tapınak ve iki ufak müze ziyaretçilere açık.
Orhun Yazıtları
Türkler’in bilinen ilk alfabesi Orhun alfabesi ile Göktürkler tarafından yazılmış yapıtlar Orhun Yazıtlarıdır. Bu yazıtlar Türkçe’nin tarihsel süreçteki gramer yapısı ve bu yapının değişimiyle ilgili bilgiler verdiği gibi Türklerin devlet anlayışı ve yönetimi, kültürel öğeleri, komşuları ile olan ilişkileri ve sosyal yaşantılarıyla ilgili önemli bilgiler içermektedir. Bulunan üç adet yazıt var. Bunlardan ilki Tonyukuk yazıtı, biri Bilge Kağan yazıtı, bir diğeri ise Kül Tigin yazıtıdır. Yazılış tarihleri MS. 8.yy'ın başlarına dayanmaktadır. Türklerin İslam dinini kabul etmesinden önce yazılan Orhun Yazıtları, muhteva olarak Türk tarihi ve kültürü bakımından önemli. Yazıtlarda; Türkler’in yabancıların siyasetine alet olduğu zamanlarda bozulduğu, devlet kademelerinde bilgili ve ehil olmayan kadronun iş başına getirildiği zaman yönetim düzeneğinin iyi çalışmayıp, ahalide hoşnutsuzluk görüldüğü, yabancı kültürünün Türk birliğini zedeleyip, kişiliğini kaybettirdiği, konuşma sanatına uygun bir anlatımla verilmiş. Türk milletinin en zor şartlarda bile içinden kuvvetli şahsiyetler çıkıp, ülkeyi kurtarıp, devleti yeniden kurup, güçlendirdiği anlatılan abidelerde; devlet deneyimi yanında Türklük, bağımsızlık fikrine yer verilmiştir. Ayrıca bu yazıtlar, kağanların ulusa hesap vermesidir. Yazıtlar 1893 yılında Danimarkalı dilbilimci Vilhelm Thomsen tarafından, Rus Türkolog Vasili Radlof'un yardımıyla çözülmüş ve 15 Aralık 1893 günü Danimarka Kraliyet Bilimler Akademisi'nde bilim dünyasına açıklanmış. Yazıtlarda ilk kez Türk kelimesinin geçmesi ise diğer bir ayrıntıdır.
Harhorin ve Nadaam Festivali
Harhorin antik Karakorum şehrine çok yakın bir yerde kurulmuş olan Moğol şehrinin nüfusu 13 bin civarında. Biz gittiğimizde Nadam Festivali başlamıştı. Nadaam Moğolistan'da her yıl Temmuz ayında düzenlenen ulusal bir festival. Aslında üç büyük kategoride düzenlenen spor müsabakalarından oluşuyor. Bunlar at yarışı, okçuluk ve güreş. Bu müsabakalar için kasabalarda festival alanı kuruluyor. Güreş ve okçuluk için çok bir alana ihtiyaç yok, düzlüğün ortasına tribünleri kuruyorlar. At yarışı ise uzun mesafelerde gerçekleştiği için sadece başlangıç ve bitiş yeri festival alanına yakın. Her gün, her saat ayrı bir müsabaka var. Biz Harhorin'deki Nadaam'i iki gün ziyaret ettik ve iki günde de ayrı klasmanlarda güreş müsabakaları vardı. Bu karşılaşmalardan daha ilginç olanı ise festival alanının kendisi. Bir festival alanı düşünün ama insanlar genelde at üstündeler. Mesela bir yere basketbol potası koymuşlar. İnsanlar parayla atış yapıyorlar. İzleyiciler at üstündeki gençler, oynayanlar ise yine at üstündeki diğer gençler. Oturacak yere ihtiyaçları yok. Festival alanının bir bölümü ise yurt kampı. Yurtlar ise yine yiyecek ve içecek servisinin yapıldığı ufak restoranlar gibi. 7 günün sonunda ilk kımızı ve husur isimli yerel yiyeceği burada tattık. Bu atmosferi solumaktan ötürü çok memnun kaldık.
Ögii Gölü
Bir kuş cenneti tatlı su gölü. 150'den fazla kuş çeşidini barındırıyor. Harhorin'den ayrılıp buraya gelirken artık Gobi'den çıktığımızı hissettik. Etraf yeşerdi, sulak alanlar başladı. Gobi'deki sürüleri düşünüp buradaki hayvanların ne kadar şanslı olduğunu konuştuk. Göl kenarına geldiğimizde ise manzaranın güzelliği bizi büyüledi. Burada yemyeşil arazilerde at koşturup, günbatımını göl kenarında izledik. Gobi'de geçen 7 günün sonunda burası bize tatil gibi geldi.
Cengiz Han Atlı Heykeli
Cengiz Han Heykel Kompleksi'nin bir parçası olan bu heykel, Ulanbator'dan 40 km kadar uzaklıkta bulunuyor. Yüksekliği 40m ve dünyanın en büyük at heykeliymiş. Heykelin içine girip atın kafasının olduğu bölümdeki seyir terasına çıkılabiliyor. Heykel ihtişamlı ve o hiçliğin ortasında adeta parlıyor.
Gorkhi Terelj Ulusal Parkı
8 günlük Gobi Çölü maceramızda ne kadar kuraklık varsa, her susuzluk anımızda İsviçre Alpleri'ni andık. Moğolistan'da da ufak bir İsviçre olduğunu bilmiyorduk. Ta ki bu ulusal parka gelene kadar. Ulanbator'dan 37 km. uzaklıktaki bu parkın güney kesimi ziyaretçilerin konforu için düzenlenmiş. Restoranlar, yurt kampları, hediyelik eşya dükkanları ile tam bir turist çekim merkezi. Parkın dahilinde 250'den fazla hayvan türü bulunuyor. Bunların arasında kahverengi ayı ve yaban keçileri de bulunmakta. Parkın içinde çok ilginç kaya oluşumları da mevcut. Bunlardan en meşhur iki tanesi Kaplumbağa Kayası ve Kitap Okuyan Yaşlı Adam Kayası. Bunların haricinde yüksekçe bir tepede meditasyon tapınağı bulunuyor. Benim bugüne kadar gördüğüm en ilginç tapınak burasıydı. Patikadan yaklaşık yarım saatlik tırmanıştan sonra 108 basamaklık merdiveni çıktık. Manzara müthiş, tapınağın iç atmosferi ise dinlendiriciydi. Eğer yolunuz bu parka düşerse bu tapınağı es geçmeyin derim.
Moğolistan coğrafyası ve kültürü beni baştan sona etkiledi. Ülke çok geniş olduğu için sadece iç ve Gobi Çölü bölgesini ziyaret edebildim. Bizim düşük bütçeli Kafa bi dünya maceramızda bir gün için günlük (kişi başı) 60$ ödemek bütçemizi biraz sarsmış olsa da bir saniyesinden dahi pişman değilim. İleride eğer fırsatını yakalarsam bu ülkeye tekrar gelmek ve diğer bölgeleri de ziyaret etmek istiyorum. Eğer sizin de yolunuz bu atlar diyarına düşerse gün batımının burada, her gün, apayrı bir güzellikte olduğuna tanık olacaksınız.
Gelecek sayımızda Onur ve arkadaşlarının Güney Kore ve Japonya seyahatlerine yer vereceğiz.
[KTU / ID-5648]
Quelle: kA