İlk olarak, Frankenstein canavarın adı değildir, canavarı yapan doktorun adıdır. Esas canavar da doktordur zaten. İkincisi, Doktor Frankenstein kurgudur ancak bu deneyler gayet gerçek.
Frankenstein Canavarı’na İlham Veren Gerçek Deneyler

Kurgu hikayelerin kendine has kuralları vardır. Bu kurallar, o dünyanın mantığı içerisinde geçerli olur. Star Wars evreninde eğimli ışın silahları vardır, ya da Flash ışık hızında koşabilir. Bunlar o evrenin kanunları içerisinde geçerlidir. Bazı eserler, kurgusal evreni açıkladıkları çakma bilim kullanırlar. Bazen gerçek bilgilerden ilham alır, bazen de Jules Verne’in Aya Seyahat romanında olduğu gibi bilime ilham verirler. Bu deneyler ise bir korku hikayesi olan Frankenstein’e ilham vermiş.
17 Ocak 1803’de idam edilen George Forster adlı gencin bedeni, idamdan sonra şehir merkezinde dolaştırılıp, kamu önünde otopsisinin yapılacağı Kraliyet Cerrah Akademisi’ne götürüldü. Galvanizm’e ismini veren Luigi Galvani’nin yeğeni Giovanni Aldini’nin önderliğindeki ekip, cesede elektrik verecekti. (Dönemin adetleri biraz garipmiş. Böyle adetleri olup da salgın hastalıklardan yakınmaları şaşırtıcı değil.)
Cesede elektrik verildikçe yaşananları The Times gazetesi yazmıştı. O gazetedeki bilgilere göre ilk önce çenesi titremeye başlayan cesedin çeneye bağlı kasları korkunç şekilde kıvrılmış, bir gözü gerçekten açılmış. İşlemin devamında sağ eli havaya kalkmış ve sıkılmış, bacakları ve kasıkları hareket etmiş.
Bazı görgü tanıklarına göre George Forster’in cesedi, hayata dönmek üzere olan mahvolmuş bir adama benziyormuş.
Newton’un çok uzun süre önce ortaya attığı ve elektrik ile yaşamı birleştirdiği teorilerinden yaklaşık yüz yıl sonra yapılan deney oldukça konuşulmuş. Yine de insan bedeni ve elektrik üzerine yapılan tek deney bu değil. İpek iplerle havada asılı durmasını sağlayarak yalıttığı bir yetimi elektrik yükleyerek altın yapraklarını çekmesini sağlamış.
1746 yılında Jean Antoine Nollet, 180 kraliyet askerini vücutlarından elektrik geçerken eş zamanlı olarak zıplatarak bir deney yapmış.
Aldini’nin deneyi biraz da amcasına yöneltilen şüpheleri ortadan kaldırmak içindi. Elektriğin canlı dokuyla mı yoksa bedendeki metallerle mi ilgili olduğu sorusuna da bir cevap verme amacındaydı. Bu konuda başka çalışmalar da yapanlar var. Alexander Von Humboldt, tamamen hayvan dokusundan yapılmış bataryalarla çalışırken, Johannes Ritter kendisine elektrik vererek vücudun elektriğe etkilerini incelemiş.
Frankenstein’in yazarı Mary Shelley’e ilham verenlerden bir tanesi de bu hayatın elektrikle ilgili olduğu fikri. Aile dostları olan İngiliz şair Samuel Taylor Coleridge elektrik ve hayat arasındaki bağdan çok etkilenmişti. Shelley’in kocası da Galvanist deneylerden çok etkilenmişti.
Shelley’in doktoru olan Wiliam Lawrence ile John Abernethy de bu konuda ciddi bir tartışma içerisindeydi. Abernethy hayat ile elektriğin kesin şekilde ilişkili olduğunu savunurken Lawrence ise sürecin açıklanmasını talep ediyordu.
Mary Shelley’in meşhur romanı 1818’de yayımlandığında, elektrik ile hayat verme konsepti bilinmeyen bir konsept değildi. Kitaptan birkaç hafta sonra da Andrew Ure adlı bilim insanı, idam edilen bir katilin bedenine elektrik verdi. Bedenin çarpılması ve ifadesi o kadar korkunçtu ki, bazı gözlemciler binayı terk etmiş, bir kişi ise bayılmıştı.
Bugün bize fantazi gibi gelen bu kitaptaki konsept, o zamanın insanları için gayet sıradan bir konuydu yani. Konu üzerine pek çok etik tartışması da yapılıyordu. Bu durum, günümüzde bizim yapay zeka ve robotlar hakkındaki davranışlarımıza benziyor.
Benzer Haberler
En Çok Okunanlar
