
Bu yıl, hem insan bedeninin en küçük yapı taşlarında hem de evrenin en uzak köşelerinde bilimin sınırlarının zorlandığı bir dönem olarak kayıtlara geçti.
Bilim insanları, “Ejderha Adam” olarak adlandırılan ve yaklaşık 146 bin yıl öncesine tarihlenen bir kafatasındaki diş plağından DNA ve protein elde etmeyi başardı. Yapılan analizler, bu fosilin gizemli Denisova insanına ait olduğunu kesinleştirdi. Böylece Denisovalılar ilk kez fiziksel özellikleriyle tanımlanabildi. Tür, 2010 yılında yalnızca küçük kemik parçalarından alınan DNA sayesinde tanımlanmış, ancak bugüne kadar tam bir kafatasına ulaşılamamıştı.
Bu yıl ayrıca şimdiye kadar bilinen en eski hayvansal proteinler keşfedildi. Kanada’nın Arktik bölgesinde bulunan ve 21 ila 24 milyon yıl öncesine ait bir gergedan dişi fosilinden çıkarılan proteinler, protein temelli evrimsel araştırmaların zaman sınırını yaklaşık 20 milyon yıl daha geriye taşıdı.
İngiltere’de yapılan arkeolojik kazılarda, erken dönem insanların yaklaşık 400 bin yıl önce ateşi bilinçli şekilde kullandığını gösteren kanıtlar ortaya çıkarıldı. Nature dergisinde yayımlanan bulgular, kasıtlı ateş kullanımına dair bilinen en eski tarihi yaklaşık 350 bin yıl geriye çekti. Bu keşif, Neandertallerin kontrollü ateş yakmayı keşfederek modern insanlara aktarmış olabileceği görüşünü de güçlendirdi.
Fizik dünyasında uzun süredir tartışılan “muon gizemi” ise bu yıl çözüme kavuştu. Muon parçacığının manyetik özelliklerinin teorik hesaplamalarla uyuşmamasının, yeni bir fizik yasasından değil, hesaplama hatalarından kaynaklandığı anlaşıldı. Süper bilgisayarlar ve kafes ayar teorisi kullanılarak yapılan yeni hesaplamalar, deney sonuçlarıyla tam uyum sağladı ve Standart Model yeniden doğrulandı.
Temmuz ayında keşfedilen 3I/ATLAS, Güneş Sistemi’ne dış uzaydan giren üçüncü yıldızlararası cisim olarak kayda geçti. Hiperbolik yörüngesi nedeniyle Güneş’e bağlı olmayan bu kuyruklu yıldızda, metanol ve hidrojen siyanür gibi “yaşamın yapı taşları” olarak kabul edilen moleküllerin olağanüstü derecede bol olduğu tespit edildi.
Mars’ta yapılan gözlemler de büyük heyecan yarattı. NASA, Safir Kanyon ve Masonic Temple bölgelerindeki kil açısından zengin kayaçlarda, Dünya’da mikrobiyal yaşamla ilişkilendirilen indirgenmiş demir fosfat ve demir sülfür izlerine rastladı. Bu bulgular kesin bir yaşam kanıtı olmasa da, Kızıl Gezegen’de şimdiye dek elde edilen en güçlü ipuçları olarak değerlendiriliyor.
Tıpta ise kişiye özel gen düzenleme ilk kez bir bebekte başarıyla uygulandı. Ölümcül bir metabolik hastalığa yol açan tek bir gen hatası, CRISPR tabanlı “base editing” yöntemiyle düzeltildi. Yaklaşık bir milyon doğumda bir görülen CPS1 eksikliği teşhisi konulan bebek, bu tedaviyle sağlığına kavuştu.
Organ nakli alanında da önemli ilerlemeler yaşandı. Genetik olarak düzenlenmiş bir domuzdan alınan böbrek, bir hastaya nakledildi ve dokuz ay boyunca sorunsuz şekilde işlevini sürdürdü. Bu gelişme, organ bağışı sorununa kalıcı bir çözüm umudu doğurdu.
Pankreas kanseri için geliştirilen kişiselleştirilmiş mRNA aşısı, küçük ölçekli bir çalışmada hastaların yarısında uzun süreli bağışıklık yanıtı oluşturdu. Lupus hastalığının moleküler temeli aydınlatılırken, Epstein-Barr virüsünün hastalığın tetikleyicisi olabileceğine dair güçlü kanıtlar elde edildi. Menopozda sıcak basmalarını azaltan hormonsuz bir ilaç da FDA onayı aldı.
Yapay zeka cephesinde ise büyük dil modelleri bilimsel keşiflerin aktif bir parçası haline geldi. Google’ın Gemini modeli matematik olimpiyatlarında üst düzey performans sergilerken, OpenAI’ın GPT-5’i çözülmemiş matematik problemlerine özgün katkılar sundu. Yapay zeka sistemleri, kimya, biyoloji ve ilaç keşfi süreçlerinde deney sayısını önemli ölçüde azalttı.
Astronomi alanında ise Şili’de inşa edilen Vera C. Rubin Gözlemevi tamamlandı. Yeni nesil teleskop, evrenin daha hızlı ve ayrıntılı şekilde gözlemlenmesine olanak sağlayacak.







